Title | : | Kırmızı Pelerinli Kent |
Author | : | |
Rating | : | |
ISBN | : | 9752893589 |
ISBN-10 | : | 9789752893580 |
Language | : | Turkish |
Format Type | : | Paperback |
Number of Pages | : | 160 |
Publication | : | First published January 1, 1998 |
Kırmızı Pelerinli Kent Reviews
-
"Mucizevi Mandarin"in ardından "Kırmızı Pelerinli Kent"te bitti. Aslı Erdoğan'ın diline, kurgusuna, anlatımına hayranım. Anlattığı derinlik tekinsizlik, negatif karanlıklar arz etse bile okuma isteği uyandıran, içine alan, sarmalayan, iştah açan bir yapısı var. Aslı Erdoğan gerçekten çok iyi bir yazar. Tabii bu kitabı okuduktan sonra başta Brezilya-Rio olmak üzere Latin Amerika ülkelerine gitmekten vazgeçebilirsiniz. Sevgiler :)
-
Başarısızdı maalesef. Sürekli aynı şeyleri okuyup durduk. Yani, nasıl anlatılır bilmiyorum ama ertesi gün kitabı okumaya devam edeceğiniz zaman neyi okuyacağınızı, okuyacağınız şeyin nasıl anlatılmış olacağını kolayca tahmin edebiliyorsunuz. Hoşuma gitmedi. Fakat bazı vurucu cümleler de yok değildi.
-
Leo Tolstoy'un Anna Karenina'ya başladığı meşhur cümleyi düşündürdü bana bu roman: "Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır."
Şimdi bunu romana uyarlayıp yeniden formüle edersek, başarılı romanlar (belirli kriterleri yerine getirmeleri bakımından) birbirine benzer. Her başarısız romanın ise kendine özgü bir başarısızlığı vardır.
Bunun nedeni şu bence; matematik bir denklem gibi parmağımızı üzerine koyamasak da, her romanın okurca belirlenmiş kriterlere vurulması kaçınılmazdır: Karakterler, olay örgüsü, zaman, mekan, ilişkiler (mekan, karakter ve zaman ilişkileri kombinasyonu), edebi atıflar, çok katmanlılık vb. gibi. Bu kriterleri herkes kendi okuyucu deneyimlerine göre genişletebilir veya önceliklerine göre kısaltabilir. Burada anlatmak istediğim şu: (Elbette kişisel bir değerlendirme olarak) İyi bir roman, okuyucunun belirlemiş olduğu bu kriterlerin büyük bölümünü hakkıyla sağlamalıdır diye düşünüyorum.
"Kırmızı Pelerinli Kent"e gelince, bana öyle geliyor ki, bu kitap bir sancının gölgesidir. Bir yaratış sancısı seziliyor ama heyhat sonuç tatmin edici değil. Boşa çekilen bir sancıdır bu. Anlatılmak istenen anlatılamamış, maksat hasıl olamamıştır.
Bunun üç nedeni olduğuna inanıyorum: Birincisi şu; tek kişilik bir romandan bahsediyoruz. Açlıkla, fakirlikle, karamsarlıkla yoğrulmuş bir tek kişilik roman. Ancak anlatıcı kendisine acınmasını da bekler gibidir. Mesela bence, ilk çırpıda akla gelen iki iyi tek kişilik roman
Knut Hamsun'un
AçlıkAçlık ve
Göçebe,
Saul Bellow'un
Dangling Man romanlarıdır.
Suç ve Ceza da bir yere kadar böyledir. Bununla beraber, iyi denebilecek tek kişilik romanların karakterleri ne kadar introspektif iseler de, çevreleriyle ilişki içindedirler. Karakterleri kendi kendileriyle olan diyaloglarından çok dışarıyla olan münasebetlerinden tanırız. Çünkü biliriz ki anlatıcı yanlıdır ve/veya güvenilmezdir. Hele otobiyografik romanlarda, roman tekniği açısından "üçüncü tekil anlatıcı" anlatıyorsa da hikayeyi aslında en az güvenilir olan "birinci tekil anlatıcı"dan dinliyoruzdur biz hikayeyi.
İkinci neden şu: Yazar davasını iyi savunamıyor. Neyi ispatlamanın peşinde olduğu belli değil. Konformizmini neden terk ettiği, yaşadığı buhrana nereden düştüğü bir muamma. Ahlakın göreceliğini mi tartışıyor; doğanın (veya Tanrı'nın) kendisine geçtiğini düşündüğü iltimasla mı hesaplaşma içinde? Sebepsiz bir dekadans, bir kendi kendini yok ediş mi söz konusu? Yaşanan bu sıkıntıları başkalarıyla paylaşmaya değer kılan ne var? Bu da bir başka soru işareti.
Üçüncüsü ise şu: Kendine çok büyük önem atfeden bir roman/karakterle karşı karşıyayız. İngilizcede "self-important" denen türden. Büyük acıların içinden çok ciddi ve ince bir mizah duygusu doğar. Örneğin “Şurik”,
Allah n'est pas obligé,
Gazap Üzümleri gibi zorluk romanlarında bu ince mizah buram buram tüter. Taziye evinde gülünür!
Beni asıl şaşırtan ise bir ilk roman olduğundan neredeyse hiç kuşkum olmayan bu kitabın aslında yazarın üçüncü romanı olduğunu öğrenmek oldu. Diğer romanlarını okumadım Erdoğan'ın henüz; ancak okuyup yazan bir gencin, kendi içindeki felsefi hesaplaşmasını edebiyatla eritmeye çalıştığı bir roman yirmili yaşlarındaki tüm yazar olma heveslilerinin rüyasını süsleyen ancak vebadan kaçar gibi uzak durmalarını gerektiren romanlardır gibi geliyor bana.
Dolayısıyla bu roman, hakkında dillendirildiğini duyduğum “çok katmanlılık” açısından bence eksik.
En iyiyi en sona bıraktım gerçi ancak şu var; roman tekniği açısından zayıf olduğunu düşünsem de Erdoğan’ın bir Türkçe ustası olduğunu düşünüyorum. Her şeye rağmen kendisini okutuyor ve bazı cümleleriyle açık bir gecede arada sırada kayan yıldızlar gibi okuyucuya düzenli heyecanlar yaşatmayı iyi biliyor. Kitaptaki düşünce izleri de, kendini fazla önemseyen tavrını göz ardı ederseniz, çoğunlukla başarılı ve düşündürücü. -
"Daca mi-am irosit doi ani lungi din viata, macar stiu pentru ce am facut-o: am scris o carte. Poate n-o sa ma ajute sau bucure cu nimic. Cartea mea contine doar simboluri care substituie realitatea, minciuni construite ca sa-mi aline durerea...Cateva licariri tremuratoare pe o mare neagra ca taciunele. Tremuratoare, simple, magice...Am scris-o pentru ca era singurul meu scut in fata mortii din acest oras unde o viata de om valoreaza intre zece si patru sute de dolari. Si uite-ma acum, singura cu copilul meu cocosat, la fel de singura ca inainte."
Orasul este Rio de Janeiro si copilul lui Asli Erdogan nu e deloc cocosat, poate este imatur, uneori prea exuberant, de cele mai multe ori deprimat, dar ne comunica atat de multe lucruri despre ce a trait autoarea aici, in acest oras incredibil de dur, halucinant, corupt si sarac, bogat si plin de moarte.
Cartea nu este de memorii, dar romanul e foarte intim intretesut cu propriile-i perceptii.
Eu asa l-am citit. -
For English, please visit
Community BookStop.
Orijinali,
Zimlicious'ta yayınlandı.
Aslı Erdoğan’ın Kırmızı Pelerinli Kent’i: Rio. Okurken hem merak edeceğiniz, hem tiksineceğiniz; pisliğini, sıcaklığını birebir hissedeceğiniz bir kent. Kentteki gerginliği hissederek gerilecek, silah sesleri kulaklarınızda çınlayınca kapınızı kilitleyip, kitlemediğinizi kontrol edeceksiniz muhtemelen. Kırmızı Pelerinli Kent’in etkisine kapılırsanız hatta bir dahaki bakkala gidişinizde kapının yakınlarında toplanmış bir grup insan varsa gerilebilirsiniz bile…
Anlayacağınız, kitabın ana karakteri Rio. Bir de Rio’ya kaçmış olan, sigara ve yemek parasını denkleştirmeye çalışarak kitabını yazmaya çalışan Özgür var. Kırmızı Pelerinli Kent‘in havasının boğuculuğunu, tişörtünü üstüne, nefesini gırtlağına yapıştırmasını sevmiyor. Artık gündelik fon müziği olmuş pompalı tüfek seslerini sevmiyor. Her adımda parasını, hatta hayatını koruması gerekmesini sevmiyor. Durum böyle olsa bile satırların arasında şehir yutup götürüyor Özgür’ü… Anlayacağınız, kitapta Rio’nun renkli, neşeli festivallerdeki halini değil, karanlık, bunaltıcı ve tehlikeli yanını görüyoruz.
Aralık ayında bile sıcak olan, yapış yapış bir şehir Rio:Güneş yıl boyunca taşıdığı cömert kraliçe maskesini çıkarır, öldürme tutkusuna kapılmış bir diktatör gibi davranırdı.
Kırmızı Pelerinli Kent‘in karanlığı, insanların da içindeki karanlığa yansıyor. Özgür sayesinde bir insanın neden bu kadar uzaklara kaçabileceğini, onu yazmaya neyin ittiğini, bilinmeyenin ve tehlikenin çekiciliğini, içinde bulunduğumuz durumu sevmesek de neden değiştiremediğimizi düşündürüyor.
-
Aslı Erdoğan, mesafeli, soğuk, sizi içine almayan, ama yine de çarpıcı, tuhaf bir şekilde cazibeli, farklı bir tonda yazmış Kırmızı Pelerinli Kent'i. Bazı yerlerini içim bulanarak okudum, sindirim gerildi, yine de elimden bırakamadım. Türkçe'yi çok iyi kullandığını da söylemeliyim. Özetle hem sevdim, hem nefret ettim.
-
„Rio, das waren Regentropfen, so schneidend wie Rasierklingen; das waren die Bisse nach Santa Teresa, voller Säufer und Banditen, die einstimmig miteinander sangen; das nervenzerreißende Schlagen der Karnevalstrommeln; die melancholische schwarze Stimme, die sie schon vom ersten Tag an mitgerissen hatte; die gutherzigen Gauner; Eduardos Geschenke; die Mangobäume der Ballettschule, in deren Ästen Affen sprangen; die Muscheln, die mit dem Windhauch aus dem Tag klirrten; Elis Lächeln am ersten Tag, das nie vergehen würde; die Guanabarabucht, die das entsetzliche Gelächter des Ozeans überdeckt; der Dschungel, der in seinem schrecklichen Durst nach Licht immer weiter vordringt und schließlich auch in ihrem Herzen wucherte. Sie hatte sich in die gefährlichen höllischen, traurigen Tropen verliebt“
wie magisch realistisch die Welt, eine Stadt, Rio, für eine die gleichzeitig außen und innen ist, sein kann. Ein komplett verschwimmen von Wirklichkeit und Unwirklichkeit (aber ist es unwirklich? für wen ist es unwirklich? und für wen ist eben genau das das Wirklichste, was je existieren wird.) in Kombination mit der komplett Verschwimmung zwischen Wirklichkeit und Roman. -
Cok aglak bir kitap bu. Ozellikle de hayatimin bir 4-5 yilini benzeri sekilde gecirdigim icin bana oldukca anlamsiz geldi. Kitabin sorunu su ki, Ozgur karakterinin Rio'da bulunmak icin hic bir gecerli sebebi yok. Madem bu kadar mutsuzsun don evine be kardesim; derdin ne? dedirtiyor insana. Her kanserli semirmis metropol gibi, Rio'nun korkunc yonlerinin olduguna eminim; City of God'da da gordugumuz gibi. Sorun su ki; oradaki karakterler o gercekligin icine dogmus ve de oradancikma yollari genelde kapali kisiler; drama orada yatiyor. Bu kitap ise oldukca disaridan ve de oldukca yargilayici bir gozle anlatiyor sehri. Bir nevi, Discovery channel'daki cangil kabileleri programlarinin banliyo versiyonu gibi. Bu ruh haliyle yabanci bir ulkede yasamini surdurmek mumkun degil. On binlerce yillik tortunun yarattigi farkli kulturler biz begenmedik diye degisecek degiller; gurbette yasaminin belki de birinci kurali bunu kabul etmek...
Yari otobiyografik kitaplardaki baska bir sorun da, insan yazarin kendisini nasil gordugunu sevmeyince; metni de sevemiyor; cunku yazar metin, metin yazar. Kitapta betimlenen karakter biraz toksik bir karakter (biraz da ondan etrafinda cok fazla insan tutunmamasi bence); ondan derdi tasasi beni hic cekmedi. Kotu bir kitap degil; ama bana hic hitap etmedi. -
Aslı Erdoğan'dan okuduğum ilk kitap. Biraz beklentimi yüksek tutmuş olmalıyım ki (duyduğum birkaç yorum, goodreads puanları vesaire) kitap beni hayal kırıklığına uğrattı. Kullanılan dilde tam olarak ne olduğunu tanımlayamadığım bir yapaylık problemi var. Konusu çekici olsa da bu postmodern izler taşıyan eser genel olarak benim için iyi bir örnek değil.
-
ghidul turistic perfect, brutal de sincer
also, i finished this on the train!! 🥳 -
Beni bir adam tanıştırdı bu kadınla. Sonra baş başa kaldık. Örtüşen duygularımızı defterime taşıdım. Karaladıklarımdan bir tanesi de burada kalsın, bakar dururuz.
"Aşk öykülerinde konu mankeni olduğunun ayırdına varmıştı varmasına; ama yalnızlıktan öyle şaşkına dönmüştü ki, en çıkarcı ilişkilerde bile bulunan titrek, kırılgan sevgi soluğuyla yetinmeye hazırdı. Düş gücü eften püften anıları peri masalına dönüştürüyor; belleği, aldığı zevki de, oynadığı rolü de abarttıkça abartıyordu." -
Bir şeyler eksikti… Tekrar üzerine tekrar olaylar zinciri…Sıkıcı değildi ama çokça sancılıydı.
Tanışma kitabı olarak çok uygun değildi sanki benim için…
Bir gün yine yollarımız kesiştiğinde son kararımı vereceğim sanırım yazarla ilgili… -
Yazarla tanışma kitabımdı.Aldığım diğer üç kitabının arasından rastgele seçip okudum.Güney Amerika,bazı turist mekanları haricinde beni hiç çekmemiştir.Bilinçaltımdaki Brezilya’ya daha da olumsuz imgeler ekleyerek kitabı bitirmiş bulunuyorum.İnanılmaz etkileyiciydi.Böyle bir yerde insan nasıl yaşar ve nasıl hayatta kalır mevzusunu son derece vurucu,karanlık bir dille anlatmış.Aslında belki de karanlık olan kullandığı dil değil de,anlattığı dünyaydı.Başka türlü de anlatılamazdı sanırım...Yaşadığım hayata ve doğduğum yere bir kez daha şükrettim...
-
Okuduğum yorumlardan anladığım kadarıyla insan bu romanı ya bütün acımasızlığına rağmen çok seviyor ya da sadece bitirmek amacıyla zar zor sayfaları çeviriyor. Kendimi ilk kategoride görebilirim ve bunun tabii ki birkaç sebebi var.
Roman, Rio hakkındaki bilgileri birkaç cümleyi geçemeyecek insanlar için -mesela ben- ufuk açıcı. Bunu sadece çoğu zaman ''bu kadar da olamaz!'' dedirten olayları gözler önüne serdiği için değil, günlük yaşamda kullanılan kelimeleri, o kültürü yaşamadıkça bilemeyeceğimiz ayrıntıları (havai fişek günlerinin asıl anlamı gibi) gösterdiği için de söylüyorum. Bütün o olayların Özgür'ün kişiliğinde yarattığı değişikliğe tanık olmak, bazen kim olduğunuza sizden çok yaşadığınız yerin karar verdiğini görmek de şaşırtıcı. Ve bir noktada üzücü. Sanırım bu sebeple kitapta en çok sevdiğim ayrıntı Özgür'ün yine de bir yerlerde ''İstanbul noktası''na sahip olması oldu.
Uzun lafı kısası, Kırmızı Pelerinli Kent okuduğum tek Aslı Erdoğan romanı olarak kalmayacakmış gibi. -
Bir kaç arkadaşımın ne güzeldir yeniden okusak diye dile getirmesiyle evet işte ben de yeniden okuyayım diye başladığım ama sanki daha önce hiç okumamışım gibi keyifle ve bir çeşit merakla elimden bırakamadan okuduğum Aslı Erdoğan kitabı oldu. Şu an tereddütteyim... belki daha önce hiç okumamıştım belki de metin her okuyuşta farklı kapılar açtığından böyle bir hisse kapıldım hangisi doğru, gerçek nerede bilemiyorum. Bir önemi yok, kitabın bir özeti de yok. Vahşi bir ortamda hayatta kalmanın nasılını, ne pahasına ve neden sorularını takip ederek kişisel bir deneyim kurguluyor. Bu kent ille de Brezilya'nın Rio'su olmak zorunda değil, o kadar tanıdık aslında...
-
Bu kadar övülmesine şaşırdım açıkçası. Göçmen olmaya ve kadınlığa dair çok güzel cümleler var içinde ama bütün olarak çok dağınık ve okunması zor buldum. Hiç keyif vermedi. Baş karakteri çok suni ve anlattığı hikayeler son derece dağınık. Rio'yu merak ettirmekte dahi epey başarısız.
-
В „Градът с алена пелерина“ Аслъ Ердоган създава два портрета – автобиографичен портрет на млада турска писателка, попаднала в плашещия, но пленителен град Рио де Жанейро и втори портрет на самия град. Йозгюр идва в Рио с намерение да остане за кратко и да преподава и пише, но вместо това остава две години. По време на лятната ваканция тя не изкарва пари и изпадна в безпаричие, но в градът на крайностите, с безмилостна тропическа жега и ширеща се престъпност, гладът и трудностите са обичайно състояние. Връзката на Йозгюр с Рио е сложна и се люшка между силна омраза и изблици на привързаност, постоянно колебание дали да се затвори в мизерната си квартира или да се впусне навън в приключения сред опасните улици на фавелите.
„Градът с алена пелерина“ е роман, в който градът е главен персонаж, мястото е част от тъканта от книгата, задавай атмосферата и определя сюжета и съдбата на героите. Аслъ Ердоган попада там в края на осемдесетте години, когато Рио е подчинен на „Командо вермельо“, мощна престъпна групировка, която по онова време контролира 70 процента от трафика на дрога. Постоянно има престрелки и случайно загинали минувачи, пускат се „фойерверки“ над Синия квартал всеки пък когато е пристигнало новото зареждане с дрога, а улиците са джунгла от бездомници, наркомани, изоставени деца и проститутки. Изобщо атмосферата е напрегната, и затова Йозгюр трудно се решава да излезе от къщи.
Същевременно в кратките си съприкосновения с Рио, освен изстрели и дебнеща навсякъде смърт, градът подарява на Йозгюр прекрасните звуци на самбата и боса новата, пищни танци, изобилие от плодове и плодове сокове, спиращи дъха гледки към залива Гуанабара, сребриста безкрайна плажна ивица. Йозгюр е неспособна да се измъкне и изпитва неустоимата притегателна сила към опасностите, разхождайки читателите из фавелите и оставяйки привкус на ужас, който пленява. -
Aslı Erdoğan'ın okuduğum ilk kitabı değil ama anlayarak okuduğum ilk kitabı. Varoluşunu anlamlandırmaya çalışan yazar için biyografik bir çalışma olmuş. Gerçeği arama, bir türlü bulamama, bulduğunu sandığında ne yapacağını bilememe ve Rio de Janeiro'da hayatta kalma çabası çok sesli bir kaos ve kaostan doğan bir melodram çıkarmış ortaya. Kurguyu ve felsefik alt temayı ben çok sevdim. Merak edenlere Aslı Erdoğan'a bu kitabıyla başlamasını tavsiye ederim.
-
Sonunda şehir betimlemeleri ile dolu bu kitabı bitirebildim. Fena bir kitap değildi ancak yazar da, Özgür de, Ö de sadece Rio'dan yakınıyorlar. Biri bana "Ankara'dan çok şikayetçisin." derse ona bu kitabı okutacağım. Bir de uzun bir süre "favela", "cangıl" ya da "gringa" kelimelerinden birini bile duymak istemiyorum.
-
“Bütün sıkılgan ya da açık yürekli insanlar gibi, kendisinden kat kat aptalların elinde kolayca oyuncağa çevrilirdi”
-
Brezilya-Rio mu? Bence kalsın..
-
Yazarın bir röportajına denk gelmiştim kitaba başlamadan, beklentim yüksekti açıkçası. Belki ileride başka kitaplarına şans veririm.
-
Sade anlatımına rağmen, Özgür'ün yaşadıklarını okuyucuya, okuyanı rahatsız edecek kadar iyi hissettirdiğini düşünüyorum.
Kitapta geçen olayların, yaşanan travmaların, pek çok noktada yazarın hayatıyla örtüşmesi, kurguyu yazardan soyutlayamıyor olmak, beni bu kitaba - daha fazlasını hak ettiğini düşündüğüm halde - 3 yıldız vermeye itti.
Altını çizdiğim muhteşem anlatımlardan bazıları;
"İnsan, gerçekte duymadığını tüketmeye bir türlü doyamıyordu."
"Hiçbir şey söylemeden, hiçbir şey söylememek için konuştuklarının..."
"Sıfır Noktası'na varan herkesin bildiğini o da biliyor artık, insanın yoluna çıkan bütün cesetler, onu tek bir yerinden, en zayıf yerinden vurur: Kendi içindeki cesetten."
"Bütün sıkılgan ya da açık yürekli insanlar gibi, kendisinden kat kat aptalların elinde kolayca oyuncağa çevrilirdi."
"Henüz ne tüketilmiş, ne de tanrıçalaştırılmıştı. Herhangi bir kurulu düzenin parçası olmamıştı."
"Erdemlerden daha vazgeçilmez şeyler vardır. Çaydaki limon gibi, pazar gazetesi ya da İtalyan mozzarellası gibi."
"Adım başı aç bir çocuk yanında bitiyor ve onu şu soruyla baş başa bırakıyordu: 'İnsanlıktan çıkıyor muyum? Yoksa insan olmak bu mu?'"
"Neydi acaba o gün yitirdiğim şey-gökyüzünün 'ışıltılı labirentini' çözdüğüm gün? Masumiyet mi? Yok canım böyle iri iri, yaman sözcüklere sığacak bir şey değil. " -
Rio turizmini sekteye uğratacak potansiyele sahip sayfalar. Rio'nun dünyanın geri kalanına asla gösterilmek istenmeyen daimi temsilcilerinin, esas temsilcilerinin hikayesi. Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri olan, görkemli kurtarıcı İsa heykeli kendini siper etmiş olsa da, heykelin gerisindeki şehir kurtarılmanın çok uzağında. Orada karnaval zamanı ara sokaklara serilen cesetler garipsenmiyor; favelalar arasındaki silahlı çatışmalar rutinin bir parçası haline gelmiş; onca suçun, yoksulluğun, hastalığın arasında havai fişek gösterileri bile masumiyetini koruyamamış.
Öte yandan, 'insan neden yazar' sorusuna cevap aranıyorsa, yazarın bizimle paylaştığı deneyimleri, yazmayı başaramadığı zamanlar büründüğü karanlık ruh hali, mütemadiyen uçurumun kenarında gezip bir türlü kendini bırakamıyışı ve her ne olursa olsun Rio'yu terk edemeyişi, bu meraka ışık tutabilir. -
Bir kitap vermek istediği duyguyu fazlasıyla veriyorsa başarılıdır. Bu anlamda çok başarılı bir kitap. Edebi olarak özgün, sarsıcı ve derinden vurucu. Rio'dan kaçmak istiyorsunuz. Romanın kahramanından da. Rio kadar ölümü de anlatıyor, ya da ölüm takıntısını. Ölümün karanlığı içinizi sarıyor. Başka şans tanımadan.
Okumamın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen kitap bende hala ağır bir sıkıntı hissi yaratıyor. Kitabı, tekrar elime alırken bile bir an önce bir yerlere yerleştirmek istiyorum. Tekrar satırlarına dönmek korkusu sarıyor içimi; sanki tekrar o Rio denen hapishaneye düşmekten korkar gibi oluyorum.
Endişeye bile umut, kasvete bile neşe katabilen yazarları daha çok seviyorum. Tamamen daraltan, hiç nefes aldırmadan basan kitapları - ne kadar değerli olurlarsa olsunlar - sevemiyorum. Bu da onlardan biri oldu. -
“Kaosun denklemi çok basit aslında. Yaşam=yaşam. Ölüm=ölüm. Oysa hepimiz kendi denklemimizi kurmanın ve dünyayı ona eşdeğer kılmanın peşindeyiz. Ne aymazlık!
Senin içindekileri barındıracak derinlikte hiçbir yer yoktur gerçek dünyada; ama sen de, yaşamın, ölümün ve bütün düşlerinle geleceğin korkunç sonsuzluğunda, oylumsuz bir noktadan daha büyük değilsin. “
Aslı Erdoğan / Kırmızı Pelerinli Kent s.126
Yine güzel bir Aslı Erdoğan romanı okudum. Onun kalemi sıradan olayları çarpıcı metinlere dönüştürüyor. Güzeldi.. -
'90larin sonlarinda Rio'nun srka sokaklarinda ve favelalarda gecen bir yalnizlik hikayesi. Yavas yavas okunmasi gereken bir hikaye.
-
Müthiş bir gözlem, müthiş bir anlatım, müthiş bir yalnızlık, müthiş bir acı. Kitaptaki duygular o kadar gerçekti ki, hayatında kısa bir süre bile yalnız kalmış her insan mutlaka Aslı Erdoğan'ı anlayacak ve katılacaktır. Bildiğimiz, öğrendiğimiz Rio algısını, eğlenceyi ve özellikle havai fişek algısını tamamen değiştirmiş Aslı Erdoğan.
-spoiler-
Ne başkaları, ne de kendisi için; sadece yazmak zorunda olduğu için yazıyordu. Bir yarayı kaşırcasına kabuk kabuk soyuyordu Rio gerçeğini ve iç kanamalı bir hastanın kustuğu kara kan, cümlelere damlıyordu.
-spoiler-