Title | : | Tüm Panayırların Heyulası: Kayıp Rıhtım Öykü Antolojisi |
Author | : | |
Rating | : | |
ISBN | : | - |
Language | : | Turkish |
Format Type | : | Paperback |
Number of Pages | : | 288 |
Publication | : | First published January 26, 2022 |
İnsanların popülist politikalar tarafından marjinalleştirildiği, yalnızlaştırıldığı, öteki olmaya mahkûm edildiği zamanlardayız. Öteki olmanın anlamını, aykırılığın, ucubeleşmenin ne demek olduğunu sorgulamanın en iyi yollarından biri de kurmacadan geçiyor.
Tüm Panayırların Heyulası fantazi, bilimkurgu, korku, distopya, tuhaf kurgu ve polisiye türlerinde yazılmış “ucube” temalı 20 öyküyü bir araya getiriyor. Özel olarak bu kitap için kaleme alınmış öykülerde ucube, kimi zaman bir mekân kimi zaman bir durum. Bazen de normalin ta kendisi.
İzlerini arama çubuğunda değil, hayatın içinde sürdüğünüzde ucubelerle şekillenen panayırları görebilirsiniz. Üstelik tüm panayırların bir heyulası var. Tüm panayırlar aynı özü saklıyor. Hepsinin cevheri aynı maden ocağında gömülü. Derinlere inip onları görmemiz gerekiyor. Beraber paylaşacağımız yollar var.
Kayıp Rıhtım, sizi yalnız yürümek istemeyeceğiniz bir patikaya davet ediyor.
Ayça Erkol • Bahadır Cüneyt Yalçın • Bahri Vardarlılar • Deniz Erbulak • Eda İşler • Ekin Açıkgöz • Emirhan Burak Aydın • Ezgi Polat • Hakan Bıçakcı • Hikmet Hükümenoğlu • Mehmet Berk Yaltırık • Murat S. Dural • Müge Koçak • Onur Selamet • Orçun Ünal • Özgürcan Uzunyaşa • S. İpek Ortaer Montanari • Seran Demiral • Suat Duman • Süreyyya Evren
Tüm Panayırların Heyulası: Kayıp Rıhtım Öykü Antolojisi Reviews
-
Dört yıldız verme (yazarlarından biri olduğum için) "ön fikir ve eylemi" ile yola çıkıp her hikayede ayrı ayrı yüzümü gülümsettikleri için haklarını yememek adına "net beş yıldız" dediğim bir eser oldu "Tüm Panayırların Heyulası." Son derece başarılı, farklı kurgu ve dillerle "Ucubelik" kavramını lime lime edip açıklayan, tasvir eden, bence geleceğe bırakılmış başarılı öyküler ve dolayısıyla başarılı bir kitap var karşımızda. Bu vesile ile kitabın bu derece kaliteli olmasını sağlayan eser sahiplerine, özellikle beni davet edip tüm editöryal çalışmalarını üstlenen Onur ve Özgürcan'a sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
-
Her antolojide olduğu gibi Tüm Panayırların Heyulası'ndaki öyküler de dalgalı bir grafiğe sahip. Ama yine de şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki kitapta yer alan hiçbir öykünün kalitesi ortalama altına düşmüyor ve bu yüzden de bu nispeten tutarlı kalite, antolojiyi bence Türkçe edebiyat içerisindeki özgün derlemeler içerisinde oldukça değerli bir yere koyuyor. Bu sebeple antolojide yer alan her yazarı can-ı gönülden kutlarım.
Fakat bu demek değildir ki bazı öykücüler ve öyküler kitap içerisinde fersah fersah öne çıkmıyor. Eğer bu antolojiyi yeterince övmek istiyorsam onların isimlerinden bahsetmeden geçemem. Kitapta yer aldıkları sırayla beni en çok etkileyen öyküler ve yazarları şöyle:
Minibüso Diskoteko Murra Murra - Müge Koçak
Orangutanla Volta - Emirhan Burak Aydın
daldığımız on iki fincanda boğulduk - özgürcan uzunyaşa
Zorba Katliamı - Orçun Ünal
Musmutlu Olacaktık - Bahadır Cüneyt Yalçın
Ahtapot Çarpması - Onur Selamet
Ek olarak söylemem gerekir ki bir antolojiyi hazırlayan kişilerin bir de kitabın en iyi öykülerini yazması birazcık şov bence. -
vay be uzun zamandır öykü antolojisi okumuyordum. ucube temalı öykü antolojisi fikri hiç fena değilmiş. fantastikten bilimkurguya distopikten polisiyeye pek çok öykü okudum. bilmediğim yazarlarla tanıştım. iyi oldu.
özellikle beğendiklerimi sıralarsam
göz - hikmet hükümenoğlu
bozulmamış kırmızı gül - ekin açıkgöz
orangutanla voltada - emirhan burak aydın
istanbul’a yeni bir kumpanya gelmiş - bahri vardarlılar
hanımefendi - deniz erbulak
daldığımız on iki fincanda boğulduk - özgürcan uzunyaşa
zorba katliamı - orçun ünal
paşa kılıcı - ayça erkol
ahtapot çarpması - onur selamet
garip olan böyle garip şeyler okurken bile memleket gerçeklerinden kaçamamak. en son okuduğum kelly link mesela en fazla queer edebiyat derdine düşmüştü. bizde dert öyle çok ki tuhaflıklardan, ucubelerden bahsederken bile kadın cinayetleri, çevreyi kirleten holdingler, kafayı kıran solcular, cinsiyet baskısı… hepsi bir yerlerden gösteriyor kendini. bu iyi ya da kötü demeyeceğim çünkü bu evet 3. dünya ülkesi olmanın sonucu, bu derece politikleşmemizin, bundan kaçış yok.
kayıp rıhtım’ın ve hazırlayanların eline sağlık. -
Murat Kaya Beşiroğlu'nun verdiği cesaretle Kaan Güler ile birlikte yazdığı hayran kurgu romanlarının bir kaç bölüm öyküsüyle temasına göre Kayıp Rıhtım aylık öykü seçkilerinde yer aldım. Kayıp Rıhtım'ın bir üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Bu öykü seçkisi, 15 yıllık Kayıp Rıhtım'ın geç gelen öykü seçkisi oldu. Bu öykü seçkisinde dört kalemi tanıyorum. Psikolojik Gerilim türünün yakışıklı yüzü Hakan Bıçakcı ile Korku-Gerilim türünün sevimli yüzü olan Mehmet Berk Yaltırık'ın yanı sıra hem bilimkurgu hem de korku gerilim seçkilerinde yer alan Seran Demiral ile Murat S. Dural'ın öykülerini de okudum. Dört tanıdığım kalem, acaba kendi türlerinde yazdılar mı? Gelin bu sorunun yanıtını öykü öykü yazdığım yorumlarda bulalım.
Umacı (Mehmet Berk YALTIRIK); Bir Osmanlı döneminde korku-gerilim öyküsünde taşra hayatı ön plandadır. Korku-gerilim %25 civarlarında öyküde diyalog kısımları paragraf şeklinde yazılması öyküye birazcık sıkıcılık verirken İns ile cin türleri arasındaki gerilimin nedeni ins olduğunu sanki zamanda yolculuk yaparak öğrenmiş. Cin ne istediğini bilirken ins ise her zaman bir kurnazlık peşindedir. Cin türünün ins türünden üstün özelliklere sahip olduğunu her seferinde unutuluyor. Keşke bir defa korku-gerilim öyküsünde mutlu son olsaydı yani Süleyman, yosma yerine cinin istediğini öldürseydi belki daha güzel olurdu. Hakim olduğu türden yazan Yaltırık'ı tombiş yanaklarından kocaman öpüyorum. Bu seçkideki favori isimlerimden biriydi.
Zamanın Belirsiz Bir Yankısı (Suat DUMAN); Nutkumu tutuklu bir şekilde öykü bitti. O kadar gerçekçi bir atmosferi var ki gerçekten böyle bir olay oldu mu? diye kendime soru soruyorum. Keşke devam etseydi Hepburn ve kocası kim olduğunu öğrenirdim. Keşke ben de 2016 yılında yaşadığım kötü günün belirsiz yankısını görseydi karakter gibi kaçmak yerine o ana müdahale ederdim. Belki hayatımda her şey yoluna girerdi. Hepburn, onun eşi olabilirdi çünkü kadın, eşinin onun farkına varması için onun dikkatini çekmek için böyle bir oyun oynamış olabilirdi. Umarım öykünün yazarı yorumumu okur da bana döner çünkü bu öykünün devamı çok merak ediyorum.
Özelliksiz (Seran DEMİRAL); Ucube temasına %25 oranla örtüşen bilimkurgu öyküsünde bir gencin geleceğe gözlerini açmasıyla yada Doronthy gibi rüzgarla başka zamana sürüklenmiş olabilir. Bu öyküde engellileri dışlayan zihniyetini çok güzel bir dile eleştirmiş. Bilimkurguya birazcık korku-gerilim damlatılmış. Demiral kendi hangi türün temsilcisi olarak gördüğünü kestiremesem de bence onun alanı psikolojik gerilim bilimkurgudur. Öyküde kendimi Ali gibi görüyorum. Yaşadığım çağda engelli olsam da beni sağlamlardan ayırt eden özelliğimin bilincindeyim. Aklım ve kalbim sağlıklı olduğu için sevgi dolu insanım. Kimine anormal görünsem de kiminin de hayatlarındaki eksik yapboz parçası gibiyim. Ucubeliğimle veya hilkat garibeliğimle gurur duyuyorum çünkü aklım ve kalbim sağlıklıdır ve sevmeyi sevilmeyi biliyorum.
Çöp Atmaya Çıkmış İnsan (Hakan BIÇAKCI); Kalemin psikolojik gerilim eserlerini okurken sanki kabuslarla dolu bir hologramın içinde yaşadığımı his ediyorum ve karakterlere "Uyan! Bu gördüğün anormaller hepsi rüyadır! Uyan!" desem de sesim çıkmıyor gibi his ediyorum çünkü kalemin gücü karşısında tutukluk his ediyorum. Bu öyküde birazcık heyecan, merak ve akıcılık olsa da ucube temasına dair bir emare göremedim. Klasik bir uykusuzluk sonucu oluşan kişilik bozukluğu işlenmiş öyküde. Muhtemelen adam işten çıkarıldığı için zaman içinde psikolojik bunalıma girerek uykusuz günler geçirmiştir.
Hanımefendi (Deniz ERBULAK); Temaya uygun öykülerden birini daha okudum. Korku sahnesini daha başarılı yazılsaydı ürpetici korku-gerilim öyküsü olurdu. Türümüz neden cin tayfasından kötü olanları kurguluyorlar? Neden bizler gibi Tanrı'ya iman edenleri kurgulayamıyor. Acaba yüzyıllardır üstünlük duygusu yerini korkuya mı bıraktı. Eminim onlar kendileri hakkında yazdığımız öyküleri olsaydı kesinlikle hem kızarlardı hem de gülmekten yerlere serilirdi. Genelde aldığımız mesaj; tekinsiz yerlere destursuz girdiğimiz için onlar da bizleri korkuttuyorlar çünkü bizler konusunda detaylı bilgilere sahiptirler. Dünya hepimize yeter de artar da. Kardeşçe bir arada yaşayabiliriz.
Bozulmamış Kırmızı Gül (Ekin AÇIKGÖZ); Ucube temasına uymayan hilkat garibesi dediğim mutant polisiyesi okudum. Başlarda durağan geçen öyküde köydeki bir ailenin lanetli olması efsanesinin temeline indik. Burada görüyoruz ki türümüz para denilen puta taparken kendine türüne verdiği zararı ısrarla görmemektedir. Halk bu öykü sayesinde bir şekilde suların arıtılmalıdır çünkü mutantlık kimlerin gözünde ucube olurken kimlerinin de yüreklerine dokunur ve gerçeğin peşine düşerler. Polisiye tarzını pek okumuyorum ama bir yabancı şarkıdan esinlerek öykü yazılıyorsa Türk'ün zekası ortadadır. Şarkıdan öykü yazan ulusumuza ilham perilerine ihtiyaç kalmıyor kısmen de olsa.
Boşluk Olması Gereken Yerde Değil (Eda İŞLER); Ucube temasına uymayan bilimkurgu öyküsünde ezelden beri gelen cinsel dürtünün önemini anlatıyor. Adet görme; insanlık tarihinin başında var mıydı yok muydu? diye tartışıla dursun. Cinsel dürtünün erkeklerde oluşumu; Habil'in ölümünden sonra Tanrı tarafında Adem (AS)'a verilmiş çünkü Adem (AS), Habil'in ölümünden sonra çok üzüldüğü için 130 yıla yakın Havva annemize el sürmemiş. Tanrı, bir gün ona bu dürtüyü verince bunun sonucunda Şit (AS) doğdu. Bu bilginin doğruluğunu bilemem ama Musevi midraşlarında geçer bu hadise. Adet ve cünuplük, insan bedenin sağlığı için önemli bir durumdur çünkü ölü üreme hücrelerin dışarıya atılması lazımdır. İnsanın bedeninde kalsa büyük hastalıklara neden olur.
HoloDate (Ezgi POLAT); Ucube temasına uymayan bir distopik bilimkurgu öyküsünde salgının hala devam ettiğini görüyoruz. Ucube ile hilkat garibesi tanımlarını ayırmamışlar. Üç boyutlu MSN programın adı HoloDate yerine HoloFace adı verilir çünkü HoloDate adını duyunca tarih olayları Hologram olarak üç boyutlu olarak evin içinde canlandırması geldi aklıma. Çok güzel bir öyküye benzediği için geliştirmeye açık bir öyküdür. Bu öyküde kendime ait anı buldum. Ben de tanıştığım insana engelli olduğumu diyemedim yazışırken. Onunla buluşmaya gidince ne bilim onun gözünde yalancı durumuna düştüm. Oysa bir insan acıyarak beni sevmesini istemem çünkü önemli olan beden değil kalptır ve karakterdir. O arkadaşımın yanında kendimi hilkat garibesi olarak gördüm ve ona layık olmadığımı his ettim.
Gece Mavisi (S. İpek ORTAER MONTANARİ); Ucube temasına tam uymayan bir gerilimvari öyküdür çünkü oldu bittiye getirilmiş olduğu için kurgudaki esrarengiz durumu idrak etmek konusunda zorluk çekiyoruz. Öyküde kendime dair izler buldum. Güya çocukluk arkadaşlarım, Toygun'u bana karşı koz olarak kullanacaklar. Kendi ağızlarıyla bunu itiraf ettiler. Ben onların gönüllerine göre hareket edecekmişim de onlar da Toygun ile konuşup onunla barışacaktım. Toygun'u ilk kez tanışmada çok sevdim ama kimsenin kuklası olmamak için yedi yıl boyunca Toygun'la hiç konuşmuyordum. Bu süre zarfında Toygun'dan vazgeçmedim ve onu geri kazanmak çok çaba sarf ettim. Tanrı'nın izniyle bir gün çabamın ödülünü alacağına inanıyorum.
Minibüso Diskoteko Murra Murra (Müge KOÇAK); Değerli okurlar, Kayıp Rıhtım Sirki'ne hoşgeldiniz. Spot ışıklarıyla aydınlanan Müge Hanım ve onun yarattığı Yaşar'ın mezdeke oynadığını görüyorsunuz. Minibüso Diskoteko onu buraya getirdi. Yaşar, yaşadığı hayatın sitemini Müge Hanım'a sunarken Müge Hanım, kıvrak zekasıyla mezdeke müziğini açıp onunla dans etmeye başladı. Müge Hanım, yarattığı Yaşar'ı Mitat Karaman gibi bir kahraman isterken yüzüne gözüne bulaştırdı. Laf aramızda olsun. Ben bu işe el atsam Yaşar'a Umut adında bir kadın gönderirdim ve Yaşar'ın hayatı normale döner. Müge'nin yazdığı kaderi okurken yüzüme gülümseme geliyor. Okurken de zevk aldım ama ucube temasına tam uygun değildir bu kader yazması.
Göz (Hikmet HÜKÜMENOĞLU); Korku-gerilim ile bilimkurgu türleri arasında bir yerde olan öyküde korku-gerilim unsuru yok denecek gibidir yani öyküyü okuduğunuzda tüyleriniz diken diken olmuyor. Aslında başarılı olabilecek öyküde mekan geçişleri tam oturmamış. Ne ara müşteriyi aldığı yere geldiğini anlamadım. Mekan geçişlerini tam oturulsaydı kurgudan zevk alırdık. Heyula olarak adlandırılan üç gözlü yaratık, şeytani cinlerden (kara çorlardan) biri olduğu ortadadır çünkü insanlar, onların dilini bilmiyorlar. Kara çorlar neden insanlara zarar vermek istediğini anlamadım. Kurguda karakterin onlara karşı saldırgan bir tutumu yoktur.
Ucube teması genellikle korku gerilim temalarında biri olduğu için bilimkurgu, fantastik ve tuhaf kurgu türlerinde korku-gerilim izleri taşımalıdır. Seçkide yer alan yirmi öykünün dokuz tanesi hiç beğenmedim çünkü ya ucube temasına uygun görmedim ya da yerli eserlere uygunluğunu göremedim. Beğenmediğim öykülere yorum yazsam benzer şeyler yazacağım için yazmadım çünkü kısır döngüyü hiç sevmiyorum. İki tane öykü, öykü türüne hiç uymamış. Öykü kisvesi altında tam bir saçmala ve kafa ütüleme yazısıdır. Okuyup okumamayı sizlere bırakıyorum çünkü kısmen beğendiğim betiği belki sizler sevebilirsiniz çünkü her insanın bir zevk yelpazesi vardır. Betikle kalın.... -
"(...)
Gelin görün ki spekülatif kurgu alanında telif öykü antolojilerinin say��sı çeviri antolojilere oranla çok az. Bu bakımdan Tüm Panayırların Heyulası Türkçe yazılmış derlemelere çok önemli bir katkı. Çeviride ne kadar gelişsek de anadilimizde yazılmış, aynı temaya dair farklı türlerde öyküler okumak okur için bir nimet. Diğer taraftan çeviri öykülerden oluşan antolojiler zaman zaman büyük bir telif mücadelesi gerektirebiliyor ve ikinci baskıyı göremeyebiliyor.
Bülent Özgün
İncelemenin tamamı:
https://kayiprihtim.com/inceleme/tum-... " -
"Ucube" teması etrafında fantastik, bilimkurgu, polisiye gibi pek çok türü içinde barından bir öykü derlemesi olarak, elbette bazı öyküleri diğerlerinden daha fazla sevdim (hemen akl��ma gelen ilk ve son öykü), bazılarına bayılmadım ama keyif aldım, bazılarından almadım. (20 öykü vardı yanlış hatırlamıyorsam, bakmadan yazıyorum) Ama o keyif almadıklarımda bile, bakalım bu sefer karşıma ne çıkacak diye bir merak oluşturmayı başardı okuduğum süre boyunca. 3,5 yıldız kalite/okuma keyfine veririm, (5 yıldızım kıttır, onu da başyapıt saydıklarıma veriyorum) yarım yıldız da Türkiye'de özellikle türlere açtığı alan ve önemine binaen veriyorum. 4 yıldız, iyidir, devamını bekliyoruz.
-
İçinde kendi öyküm var diye demiyorum, hakikaten çok iyi bir derleme oldu. Farklı janrların hepsinin tadına tek kitapta bakabiliyorsunuz. Spekülatif kurgunun her türü burada. Sizi alışık olduğunuz ve sevdiğiniz tatların dışındaki tatları da deneyimlemeye zorlayacak. Bu derleme için açık fikirli olmanız gerekir.
* Göz - Alışık olduğumuz İstanbul samimiyetinde distopik bir İstanbul.
* Umacı - Tarihi Çukurova dekorunda korku dolu bir gece.
* Minibüso Diskoteko Murra Murra - Sevemediğimiz karakter Yaşar'ın bir minübüs yoluculuğuna sığan, yaşam demeye bin şahit talihsizlikler öyküsü.
* Çöp Atmaya Çıkmış İnsan - Kendimizden ne kadar emin olduğumuzu sorgulatan, biraz da düşsel bir pandemi öyküsü.
* Orangutanla Voltada - Hayvanlar aleminden, müptela rapçilere bir İstanbul öyküsü, çağrışımlar sizin gidebildiğiniz yere kadar...
* Holodate - İleri teknoloji çağında değişen bir şey yok, ilişkiler halen çıkar odaklı ve sahte.
* İstanbul'a Yeni Bir Kumpanya Gelmiş - Yer Şişhane-Karaköy Tünel, yıl 1940. Faşizim düşüncelerinin yaygınlaştığı dönemde büyülü bir sirk atmosferi. Derlemenin 'panayır' öyküsü.
* Hanımefendi - Yaşlı hanımefendinin yıllanmış konağı ve sonuyla tüyleri ürperten bir korku öyküsü.
* Zamanın Belirsiz Bir Yankısı - Klasik bir 'hard-boiled' polisiye, zamanın doğrusal olmadığı bir boyuta doğru evrilirse...
* daldığımız on iki fincanda boğulduk - On iki fincandaki on iki kısmet, cinli, efsunlu... Ama en çok da o dili...
* Boşluk Olması Gereken Yerde Değil - Derlemenin cinsiyet kabullerini sorgulayan, sorgulatan distopyası.
* Zorba Katliamı - Cinsiyet kabullerine dair bir sorgu daha. Bu seferki daha dolaylı. Orman, karavan atmosferinde...
* Özelliksiz - Ucube olamamanın ucubeliği... Acayipliğin ölçüsünün 'farklı olmak' olduğunu tersten gösteren bir manifesto.
* Meczupların Şafağı - İngiltere'de geçen, (bir miktar da otobiyografik öğeler barındıran), yarı-punk yarı-anarşist bir hayat kesiti.
* Gece Mavisi - Kadın kahramanımızın çözmesi gereken polisiye gizemin, doğaüstü bir çözüme kavuştuğu, melez türlere güzel bir örnek.
* Musmutlu Olacaktık - Evinden çok uzakta bir uzaylının kendini ait hissettiği dünyanın ve benimsediği dünyasal dertlerin mizahi öyküsü.
* Paşa Kılıcı - Acı sürprizlerine rağmen, bitkilere olan övgüsüyle akılda yer edici bir distopya.
* Mikro Koridorda Açık Saçık Bir An - Koridorda kaybolmaya hazır olun.
* Ahtapot Çarpması - Anne ve baba travmalarıyla bezeli, tuz kokusunu duyuran bir köy ve deniz masalı.
* Bozulmamış Kırmızı Gül - Kendi öykümü de ben anlatmayayım, ayıp artık.
Velhasıl, yine ayıptır diyerek beş veremedim. Kendi puanınızı veriniz. Keyifli okumalar dileriz. -
Kitaptaki öykülerin bir kısmı, ama gerçekten küçük bir kısmı okurken keyif veriyor. Ancak kalanları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Silsile kitabı da bunun gibi bir öykü seçkisiydi ve orada yaptığım değerlendirme bu kitap için de geçerli. İlk defa görüp duyduğumuz bir şey yok. Teker teker hangi öykü niye iyi niye kötü tartışmayacağım ama iki öykü beni okurken çok zorladı.
Birincisi "daldığımız oniki fincanda boğulduk" öyküsü. Yazarın noktalama işaretlerini kullanmaması bir seçim. Okuyucu olarak bu seçimi kabul ediyorum ama bu seçimin bana geri dönüşü ne? Hiçbir şey. Bana kalırsa ne anlatıyı güçlendiriyor, ne de okunası bir hâle sokuyor.
Diğer öykü ise "Zorba Katliamı". Neden öykü ile ilgili önemli her bilgi dipnot ile verilmiş? Bence çok kötü bir seçim. Öykü kurmanın, yazmanın birincil özelliği bilgileri, anlatılmak isteneni dramatik bir kurgusu olan yazı halinde vermek değil mi? Dipnot olarak verilen şeyler öykü içinde bize verilmeliydi ve verilme şekli de Wikipedia makalesi gibi olmamalıydı.
Bu iki öykü okurken beni en çok rahatsız eden öykülerdi. Her ne kadar kitabı bitireli birkaç saat geçmiş olsa bile bazı öyküleri hatırlamıyorum bile. Bunlar öyküleri değersiz yapmaz ama hatırlanmadığı sürece de ne değeri olur bilmiyorum.
Uzun lafın kısası kitapta güzel ve keyifli öyküler var. Ama bir güzel öyküyü okuyana kadar 5 kötü öykü okumanız gerekiyor. -
Kayıp Rıhtım'ın "ucube" temalı öykü antolojisi "Tüm Panayırların Heyulası" üsturuplu yerelliğiyle, edebi niteliğiyle ve göz alıcı çeşitliliğiyle beklentimin üzerine çıkan, kaliteli bir öykü seçkisi oldu. Tema seçimi çok isabetli olduğu kadar gibi öyküler de temanın altını doldurabilmiş. "Freak show" kostümü çoğu öyküde hiç mi hiç sırıtmıyor; okuyucuyu tekinsiz, kasvetli, irkiltici bir atmosferin içine çekiveriyorlar.
Korku, gerilim, polisiye, bilimkurgu, şehir fantazisi, tarihel fantazi, büyülü gerçekçilik ve sürrealizm... Edebiyatımızda her zaman hak ettiği kadar temsil alanı bulamayan spekülatif kurgunun tüm renkleri bu seçkide sergilenmiş. Bu çeşitliliğin içinde her okuyucu kendine baştacı edecek öyküler bulacaktır kuşkusuz; benim en beğendiklerim "Bozulmamış Kırmızı Gül"(Ekin Açıkgöz), "Hanımefendi"(Deniz Erbulak), "Umacı"(Mehmet Berk Yaltırık), "Meczupların Şafağı"(Murat S.Dural) ve "Çöp Atmaya Çıkmış İnsan"(Barış Bıçakçı) oldu.
"Tüm Panayırların Heyulası" türler arasında lanetli bir gezinti, cümbüşlü bir karnaval, puslu havalardan bir seçki... Ucubelerden korkan okumasın.