Kaza Süsü by Eda İşler


Kaza Süsü
Title : Kaza Süsü
Author :
Rating :
ISBN : 9759959577
ISBN-10 : 9789759959579
Language : Turkish
Format Type : Paperback
Number of Pages : 119
Publication : First published April 1, 2019

Genç hikayeci Eda İşler'in ilk kitabı Kaza Süsü Dergah Yayınları'ndan çıktı. Kaza Süsü iyi bir öykücünün geldiğini müjdeliyor.

“Her ölüm sıradandır. Benim ölümüm de gerekli koşullar sağlandığı için bir anda oluverdi, o kadar. Ertesi gün, tökezleyen, yerine tam oturmayan, rahatsız ve ağrılı bir yaşama devam etmedim. O bulutlu, güneşsiz sabahlardan birine varmadım. Sıradanlık bir arkadaş gibi yine kolumdan çekiştirip durmadı. O karanlık, uzun gecenin, sonunda bir anlamı oldu.”


Kaza Süsü Reviews


  • Usuyitik

    endi anlatı evrenini kuran, hikâyelerini birbirine teyelleyip size aşina bir karakteri başka bir öykünün kıyısından geçiren yazarlara pek meftunum. Bunun nedeni kültürel kodlarımıza kazınan Binbir Gece tarzı anlatılar olabileceği gibi Borges’i pek sevmemize neden olan oyuncu tavır ya da postmodern estetiğin parçalanmış gerçeklik fikri de pekâlâ olabilir. Ne olursa olsun, iç içe geçen hikayelerle hem Türk hem de dünya edebiyatında sıkça karşılaşmaktan pek memnun olduğumu söylemem gerek. Benim için Türk edebiyatında bu tarzın zirve isimleri Tayfun Pirselimoğlu ile İsmail Güzelsoy’dur. Şimdi, Kaza Süsü adlı ilk öykü kitabıyla Eda İşler’in de kalem atını bu vadiye sürdüğünü görüyoruz.



    Planları bozmak



    Eda İşler’in ismine ilkin Post Öykü’de denk geldiysem de öyküleri çoğalıp iki kapak arasına girdiğinde müstakil öykülerin bir bağlama oturduğunu, teker teker öykülerin birleşip okura bir evren sunduğunu görmek çok sevindirici bir sürpriz oldu. Bu meyanda Kaza Süsü’nde öne çıkan estetik tercihlere ve müellifin dünyasına bir göz atmakta fayda var. Eda İşler, hikâye etmeyi seçtiği konular bakımından modernist edebiyatın sınırları içinde geziniyor. Hep kabaca söylendiği şekliyle biz de tekrar edelim: gündelik hayatın içinde küçük insan hikayeleri anlatılıyor. İnsanı kahreden küçük üzüntülerin büyük anlatısı karşımıza çıkan. İkiz oğullarından birini doğumda kaybeden babanın bir türlü kendini toparlayamayışı, yaşayan oğlunu da bu hüzne ortak edişi mesela. Birbirini tekrar eden günlerin sıkıcılığından intihar ederek kurtulan bir kadın mesela.



    Eda İşler o hayatı, o hayatın dayattığı rolleri reddeden, karşı çıkan, direnen, yabansı karakterleri anlatmayı tercih ettiğinde işler daha dikkat çekici bir hal alıyor. Örneğin “Naneli Çay”, köyde ev işlerine mahkûm edilmiş bir kızın, bir gün nasıl olup da tüm planları bozduğunu hikâye ediyor. Varlığını göstermek, “ben de buradayım” diyebilmek için ona dayatılan role keskin bir pasif direnişin öyküsü bu. İnadı ve kararlılığıyla adab-ı muaşeret kanunlarını yerle bir eden bu kızı Türk edebiyatında daha sık görsek keşke. “Tahta” adlı öyküde ise yine bir köydeyiz, akli dengesi yerinde olmayan bir karakterimiz var. İtilip kakılmış, horlanmış, sevilmemiş bir karakter. Biraz Şule Gürbüz’ün Kambur’unu andırıyor. Göğsüne siper, başına yastık ettiği tahtasıyla, birazcık sevgi ve ilgi gördüğü köyün öğretmenini, o sevgi ve ilgi kaybolduğunda tahtasıyla nasıl öldürdüğü hikâye ediliyor. Kitapta en dikkat çeken öykü ise “Bu Ayhan’ı Üçüncü Kaybedişim” adını taşıyor. Kaybettiği oğlu farklı suretlerde karşısına çıkan bir annenin hikayesi, hüzünlü ama muzip, bol oyunlu bir metin. Kitabın sonundaki “Ceket Olayı ve Tanıkların Hikâyesi” adlı metin ise, kitaptaki tüm öyküleri, o öykülerdeki karakterleri derleyip toparlıyor. Kitapta hikâye edilen karakterlerin resmi geçit yaptığı bu öykü ile taşlar yerine oturup o ayrı ayrı duran öyküler tek bir öyküde birleşiyor.



    Yapılan bir şey olarak öykü



    Eda İşler’in üslubuna gelecek olursak, anlattığı hikâyeye mesafeyle yaklaşan, objektif bir göz gibi davranan bir sesle yazıyor. Bu sesinin yarattığı hissi, bu sıkıcı hayatı katmerleyen bir unsur olarak görüp yerinde bir estetik tercih olarak değerlendirmek mümkün. Ancak diğer öykülere de sirayet eden bu ses, anlatılan hikâye ne olursa olsun değişmeden kalarak anlatı ile hikâye arasına bir set çekiyor. Bu sesin çektiği set ile inanmaya dünden razı olduğumuz bir hikâyenin içinde değil de, yapılan bir eserin içinde hissediyoruz.



    50 Kuşağı öyküsünü hatırlayın, onlar da öyküyü anlatılan bir şey olarak değil de yapılan, kurulan bir şey olarak görüyorlardı. Eda İşler de hikâye anlatan biri gibi değil de hikâye yazan biri gibi kuruyor metinlerini. Anlattığı hikayeyle arasına soktuğu mesafeyi özellikle bir öykünün yazılış aşamalarını da içeren postmodern oyuna dayanan öykülerinde çok net biçimde görüyoruz. Bu tercihi anlayabilir ve onaylayabiliriz de. Ancak konusuyla dikkat çeken “Tahta” adlı öykünün köyde yaşayan ve akli dengesi olmayan karakterinin bir şehirli gibi düşünüp yer yer bilgece konuşmasını kurgusal bir hata olarak değil de estetik bir tercih olarak görmek pek mümkün değil.









    Eda İşler’in öyküleri postmodern estetiğin meşhur “parçalanmış gerçeklik” kavramını anlatmak için biçilmiş kaftan.









    Parçalanmış gerçeklik



    İşler, anlattığı hikâyeyi parçalara ayırmayı, o kısa parçalarla öykünün bütününü kurmayı tercih ediyor. Her bir parça öykünün farklı cephelerine tekabül ettiği gibi bu parçalı yapı bütünü farklı yorumlara, imalara açık uçlar haline getiriyor. Öykülerinde sık sık başvurduğu bu yöntem, biraz önce bahsettiğimiz “yapılan bir şey olarak öykü” anlayışıyla da uyum içinde. Bu bakımdan İşler’in öyküleri postmodern estetiğin meşhur “parçalanmış gerçeklik” kavramını anlatmak için biçilmiş kaftan.



    Başta dile getirdiğimiz noktaya geri dönelim: Eda İşler kitabın sonuna eklediği bir öyküyle, kitaptaki tüm öyküleri birbirine bağlayıp metinler arasında bir akrabalık ihdas ediyor. İnsana kendini evinde, aşina bir evrende, güvende hissettiren bir taktik. Yine de benim için bu aşinalık hissinin zirve isimleri Tayfun Pirselimoğlu ve İsmail Güzelsoy olarak kalmaya devam edecek. Eda İşler’in evrenini nasıl bulduğumuza karar vermek içinse yeni öykülerini okumayı beklemek gerek.


    http://www.sabitfikir.com/elestiri/as...

  • okumadan_olmaz

    Kaza Süsü, içerisinde 14 öykü barındıran, bu öyküleri hem birbiri içerisinde karakter ve olay kurgusuyla bağlayan hem de son öyküde herkesi bir araya toplayan bir kitap.
    Öncelikle yazarın kalemini ve üslubunu çok beğendiğimi belirtmeliyim. Okurken sık sık bu ne güzel bir anlatım bu böyle dediğimi biliyorum. Küçük insanların hüzünlü hayatlarından kesitler sunan kitaptaki ilk öyküler ve de sondakiler de gayet keyifliydi.
    Ben öykülerde kalbime dokunulması seviyorum. Böyle düşündüğümde kitabın ortalarında yer alan birkaç öyküyü pek sevemediğimi söylemeliyim. Bunun sebebin içerisindeki postmodern dokunuşlar mı desem, yazarın mesafeli yaklaşımı mı bilemedim.
    Genel olarak bir ilk öykü kitabı olarak yazarın kalemini ve farklı tarzda birşeyler denemesini beğendim. Türk edebiyatına yeni bir soluk getirmeye çalışan yazarları desteklemek gerek diye düşünüyorum.
    Bu sebeple okuduğum için memnun olduğum kitaplardan biri oldu Kaza Süsü.
    Ama herkes sever mi emin değilim. Almadan önce içerisine bir göz atmanızda fayda var.

  • Ömer Talha

    Birbiriyle bağlantılı hikayeler nedeniyle Muhtelif Evhamlar Kitabı'nı anımsattı bana.

  • Canan Elif

    Kitap için deneysel diyebilirim. Öyküler birbirine değiyor, bir öyküdeki ana karakter diğer öyküde yan karakter olarak karşımıza çıkıyor. Anlatım şekli olarak, yazar kendisini dışarıya almış, mesafeli olarak duruyor. Bize kahramanları evirip çevirip kendi evrenini yarattığını hissettiriyor. Kitapta güzel öyküler var ama kötü öyküler de var; mesela Keşfedilmiş Bir Yalnızlık Önerisi. Bir de öykülerde hatalar da var gibi geldi bana. Mesela üniversite sınavı açıklanıyor, yazar aynı zamanda ilkyaz çiçeklerinden bahsediyor. Ağustos’ta açıklansa ilkyaz çiçekleri kalmaz sanki. Bir de öyküye oturmayan tamlamalar ya da betimlemeler var, sanki edebi içerik düşünülerek kulağa hoş gelsin diye yazılmış ama öykünün dilinin berraklığını bozmuş gibi.
    Genel olarak beğendim, yazarın diğer öykülerini bekliyorum.

  • Lütfi Dereli

    Hayatta başımıza gelen olayların tuhaf bir kaza niteliğinde olması hissini veren bir kitap oldu benim için. Uzun bir süre kitapçılarda bulamayıp, en son online sipariş vererek edindiğim bu kitabın kurgusu hayli enteresan, bazı hikayelerin birbirini tamamlar nitelikte olmasıyla kurguya farklı bir tat katmış. Kitabı bitirdiğinizde karşınızdakinden bir takım dramatik hikayeler dinlemiş, kendinizi bir süre uzaklara bakarken buluyorsunuz.

  • Ugur Kaya

    Okuduktan sonra yazarın hikayeleri ve kelimeleri bitmez diyor insan. İnceliklerle, detaylarla bezeli öyküler...

  • Necdet Yücel

    Kullandığı yöntemler ve anlatış şekliyle harika bir kitap. Ben yazarın diğer kitabını okuduktan sonra tesadüfen alıp okudum ama adı çok bilinen bir kitap olmalıymış.

  • zeynus

    3/5
    cok garip hikayeler vardi ama sonunda hepsinin birbirine baglanmasi hosuma gitti...