Çizmelerimi Çıkarayım Mı? (Soma... 13 Mayıs 2014) by Onur Yıldırım


Çizmelerimi Çıkarayım Mı? (Soma... 13 Mayıs 2014)
Title : Çizmelerimi Çıkarayım Mı? (Soma... 13 Mayıs 2014)
Author :
Rating :
ISBN : 6053141798
ISBN-10 : 9786053141792
Language : Turkish
Format Type : Paperback
Number of Pages : 352
Publication : First published March 1, 2017

Soma Madeni’nde 301 ölü. Tütün üretimiyle geçimlerini sağlayan Soma köylüleri, yanlış politikalardan ötürü yer üstünde geçim kaynakları bulmakta zorlanmış, bu kaynakları yeraltında aramak zorunda kalmışlardır.

Hızla işçileşen çiftçiler, özelleştirilen madenlerde zor koşullar altında, özellikle de taşeronlaşma ve dayıbaşılık sisteminin basıncıyla, düşük ücretlerle, ağır şartlarda çalışmaya mahkûm edilmişlerdir.

Devletin böylesine riskli bir iş alanındaki faaliyetlerinden geri çekilmesiyle, yani madenleri özelleştirme politikaları doğrultusunda özel şirketlere devretmesiyle oluşan sistem ağır sonuçlar doğurmuştur.

Soma Katliamı, aşırı kâr hırsı, üretim baskısı, özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları ile dayıbaşılık denen kuralsızlığın ve denetimsizliğin oluşturduğu kötü düzenin bir sonucudur.

Bu kitap tütün destek politikalarının sonlandırılmasıyla başlayan ve katliamla devam eden süreçleri mercek altına alıyor, bu esnada da Soma insanının acılı serüveninin her aşamasını, tanıklıklara dayanarak bütün gerçekliğiyle gözler önüne seriyor. Yaşananların bir daha olmaması için kendi içinde bir hafıza oluşturma çabası...


Çizmelerimi Çıkarayım Mı? (Soma... 13 Mayıs 2014) Reviews


  • Baris Ozyurt

    “Onun fıtratında niye ölüm yok diye kızdım. Kendi niye korumalarıyla geziyor, madem fıtratında var, niye tedbirini alıyor. Neden bizimkiler için tedbir alınmadı.”(s.268)

  • Davut Vatansever

    Ölümün her çeşidini gördüm. Orada ölümün çeşidi çoktu. İnsanlar dumanın geleceğini öğrenmişler. Kaçmaya çalışırken can vermişler. Kimisi elinde tornavida ile kimisi hortumun başında ölmüş, kimisi dua edercesine kalakalmış. Suratı hiç gözükmeyen, birbirinin altında kalan madenciler vardı. Kafası çamurun içinde olan vardı. Geriye döndüğümüzde vücut sıcaklıklarına baktık. Bir tanesinin vücudu sıcak. O ara Mustafa Abi geldi yanıma. Konuşamıyorduk, ama işaretlerle, 'Götürelim' dedim. İçimden, 'Ne olursa olsun, bir ihtimal !' diyordum. O kadar cenazenin arasında bir tane sıcak insan vardı. Nabız alamıyorduk, ama vücudu sıcaktı. Adam biraz iriyarıydı. İriyarı derken kilosu fazlaydı. 4 kişiyiz, götüremiyoruz. Kolundan bacağından tutuyorduk ama yerdeki demirlere vurduğumuz için adamın kafasını yarmıştık. O derece kan çıktı kafasından. Ondan sonra ben cihazı çıkardım. Cihaz 25 kilo ağırlığındaydı. Mustafa abiye, 'Solunum yolunu açın' dedim. Mustafa Abi adamın kafasını geriye eğdi. 2-3 sefer kalp masajı yaptı, adam hemen tepki verdi. Elleri oynamaya başladı. O esnada yanımdaki arkadaşımın tahlisiye cihazını çektim. Kafasından çıkardım, onun ağzına taktım. Birkaç dakika oksijen alınca, adam kendine geldi. Biz tekrardan aşağıya gittik. Bitmiyor, bitmiyor, cenazeler bitmiyordu ! İnsanların göz diplerinden, kulaklarından kanlar gelmişti. Ağızlarından kan gelenler vardı. Can verirken birbirlerini sıkmışlar. Bu insanlar kim bilir neler düşünerek öldüler ? Ben hala bunları düşünüyorum. Bu kolay bir şey değil. Biz o esnada ölümü pek düşünemiyorduk. Ama insan sonradan olayın ciddiyetine varıyor. Artık kömür taşıdığımız bantlara insanları koymaya başladık. Ne kadar zor bir şey. Biri geliyor, tanıyordu insanları, 'Bu şuydu, bu buydu' diye anlatıyordu. Bantlara en son 50 kişi koyduk. Sonra ben, 'Azıcık çıkayım' dedim. Saat kaçtı bilmiyordum, ama ben bir gece önce yediğimle duruyordum. Bitmiştim yani. (sy 207-208)