Sceptical Essays by Bertrand Russell


Sceptical Essays
Title : Sceptical Essays
Author :
Rating :
ISBN : 0415325080
ISBN-10 : 9780415325080
Language : English
Format Type : Paperback
Number of Pages : 240
Publication : First published January 1, 1928

'These propositions may seem mild, yet, if accepted, they would absolutely revolutionize human life.'

With these words Bertrand Russell introduces what is indeed a revolutionary book. Taking as his starting-point the irrationality of the world, he offers by contrast something 'wildly paradoxical and subversive' - a belief that reason should determine human actions. Today, besieged as we are by the numbing onslaught of twenty-first-century capitalism, Russell's defence of scepticism and independence of mind is as timely as ever. In clear, engaging prose, he guides us through the key philosophical issues that affect our daily lives - freedom, happiness, emotions, ethics and beliefs - and offers no-nonsense advice.

Content:
1 Introduction: On the Value of Scepticism
2 Dreams and Facts
3 Is Science Superstitious?
4 Can Men be Rational?
5 Philosophy in the Twentieth Century
6 Machines and the Emotions
7 Behaviourism and Values
8 Eastern and Western Ideals of Happiness
9 The Harm that Good Men Do
10 The Recrudescence of Puritanism
The Need for Political Scepticism
Free Thought and Official Propaganda
Freedom in Society
Freedom Versus Authority in Education
Psychology and Politics
The Danger of Creed Wars
Some Prospects: Cheerful and Otherwise


Sceptical Essays Reviews


  • Ayesha

    This book has been sitting on my shelves of years, LITERALLY,

    and I never even considered reading it until NOW-
    The wonders of what goodreads can make you read.
    Also,


    What my grandfather said.
    To my Nano. *___*

  • E. G.

    Preface to the Routledge Classics Edition

    --Introduction: On the Value of Scepticism
    --Dreams and Facts
    --Is Science Superstitious?
    --Can Men be Rational?
    --Philosophy in the Twentieth Century
    --Machines and the Emotions
    --Behaviourism and Values
    --Eastern and Western Ideals of Happiness
    --The Harm that Good Men Do
    --The Recrudescence of Puritanism
    --The Need for Political Scepticism
    --Free Thought and Official Propaganda
    --Freedom in Society
    --Freedom Versus Authority in Education
    --Psychology and Politics
    --The Danger of Creed Wars
    --Some Prospects: Cheerful and Otherwise

    Index

  • Betül

    "We should even be sceptical about our own sceptism." Ladies and gentlemen, here is one of the most skeptical people of all times: Mr. Russell. In this book, Russell nearly refers to every system in human life: economy, politics, education, parenthood, marriage, health, management.. and talks about shortages in these systems and relates them to unexamined beliefs and lack of rational thinking. Unlike Russell, my beliefs are fuels of my life but reading this man always give me a great joy. Although, according to him every solution of problems in abovementioned systems is based on socialism ,he never tries to persuade you to be a socialist instead he thoughtfully recommend you : "to examine". And never gives up being humorous, i think this is sweet of his philosophy where it gets hard to follow. As always, his thoughts about importance of education in this book is admirable. Why we raise our children by not considering their innate needs, why we struggle more to learn about structure of atom instead learning more about human nature? Why we try to transform our children to soldiers of status quo instead letting them to have their own personality and having personal goals? Russell stresses upon the shortages of educational system and as long as it considers a thorough analysis of human nature, he underlines education as a main solution of every system in human life both for national and international aspect.

  • Tanvika

    A rationalist book for thinking and change
    Being rational here means to rely on reason to form an idea, not on blind faith or prejudice.
    Russell does state that the forces of irrationality are much more stronger especially in religion and politics. They are promoted by propaganda, corrupt education system and traditions etc. The good man conditioned by these systems causes more harm than good. Eg fanatic nationalism, acting as cover-up for government scams, helping tyrants take over power. While the bad men who fight govt tyranny, religious manipulation etc are considered heretic and punished like Socrates, galileo etc.
    He definitely prefers an education where different opinions are weighed, judged freely without any fear of law, losing livelihood and repression. Through reason along with a kind, generous outlook we can do away with a lot of narrow-mindedness, hatred etc from the present world.

  • Haktan

    Bu kitap hakkında tek bir cümle söyleme hakkım olsaydı isminin hakkını veren bir kitap olduğunu söylemekle yetinebilirdim. Ama böyle bir sınırlandırma yokken birkaç cümle daha ekleyeyim.

    Sceptical Essays ya da türkçesiyle Düşündüren Denemeler, Britanyalı filozof Bertrand Russell'ın gündelik olarak nitelendirebileceğimiz özgürlük, eğitim, politika, inançlar, duygular vb. konular hakkında yazmış olduğu denemelerden oluşuyor.

    Kitabı oldukça başarılı bulduğumu söyleyebilirim çünkü ilk cümlemde de dikkat çektiğim üzere kitap bizi düşünmeye sevk ediyor. Yazarın hemen her konuda dikkate değer gözlemleri var bu nedenle siz de okurken fikirleri anlayabilmek adına biraz yoruluyorsunuz. Öyle ki bu durum kitabı yer yer okunması zor ya da sıkıcı bir hale de getirebiliyor. Kitabı okurken sürekli uyanık olmalısınız. Kitap için biricik olumsuz eleştirim de budur. Onun dışında gayet faydalı, dopdolu buldum.

    Kitabın, özellikle en sondaki, yazarın geleceğe dair görüşlerini içeren kısmı beni heyecanlandırmıştı çünkü ilk baskısı 1928 yılında gerçekleşmiş bir kitaptaki geleceğe dair öngörülerin ilginç olabileceğini düşünmüştüm. Fakat beklediğimden daha başarılı tahminlerle karşılaştım. Bu bölümle beraber kitap bittiğinde yazara saygım oldukça arttı ve hemen diğer kitaplarını da araştırmaya başladım. Kitabı denemeseverlere tavsiye ederim.

  • Tarık

    Filozofların hiç biriyle anlaşamam, mevcut felsefe dilinin kendini okutmakta büyük problemleri olduğunu düşünürüm. Ancak Russell bu kitapta bu problemi aşmış; açık ve sade bir üslupla arzuhalini başarıyla anlatabilmiş. Kitabı tek bir parantezde incelemek doğru olmaz, muhteviyatında birçok farklı konuya ev sahipliği yapıyor. Kitabı okurken kendinizi bilgeliği sesinden anlaşılan bir hatibin konferansında gibi hissediyorsunuz ve ben iki gün boyu dinlediğim bu konferanstan çok haz aldım. Yazar, görüşlerini ekseriyetle sağlam dayanaklarla açıklarken sık sık da yüzleşmekten çekindiğimiz kolektif günahlarımıza değiniyor. Özellikle "iyi insan-kötü insan" ayrımı çok başarılıydı. En çarpıcı tespitleri ise kesinlikle politika ile ilgili olanlar. Milliyetçilik ve din konusunda ise yazarla bambaşka dünyaların insanlarıyız; din konusundaki fikirlerini abartı, milliyetçilik konusundaki fikirlerini ise rasyonel destekten yoksun buldum. Nihayetinde; yazara kimi zaman katıldım, kimi zaman ters düştüm ancak her iki durumda da güzel vakit geçirdim. Tavsiye eder miyim, tabii ki. Hassaten benim gibi felsefe ile yıldızı barışmayanların "Hah, işte şöyle anlat canımızı ye" diyebileceği bir kitap.

  • Socrate

    Vreau să supun atenţiei binevoitoare a cititorului o doctrină care, mă tem, ar putea să pară la prima vedere din cale afară de paradoxală şi de subversivă. Potrivit ei, este indezirabil să ne dăm adeziunea unei propoziţii atunci când nu există absolut nici un temei de a o considera adevărată.Trebuie, fireşte, să admit că dacă o atare opinie ar fi larg acceptată, ea ar transforma cu totul viaţa noastră socială şi sistemul nostru politic; or, cum ele amândouă sunt în prezent ireproşabile, acesta ar fi negreşit un argument împotriva ei. Sunt de asemenea conştient că – lucru mai grav – ea ar putea diminua veniturile clarvăzătorilor, ale agenţilor de pariuri, ale episcopilor şi ale altora care trăiesc pe seama speranţelor iraţionale ale celor ce n-au făcut nimic spre a merita o soartă bună aici sau în viaţa de apoi. În ciuda acestor argumente cât se poate de serioase, cred – şi voi încerca să arăt – că paradoxala mea doctrină nu este lipsită de temei.

    Întâi de toate, nu vreau să se creadă că mă situez pe o poziţie extremistă. Sunt un liberal britanic căruia îi plac mult compromisul şi moderaţia. Există o povestioară despre Pyrrhon, întemeietorul pyrrhonismului (cum era numit în vechime scepticismul). El susţinea că niciodată nu ştim îndeajuns spre a fi siguri că un mod de a acţiona este mai înţelept decât un altul. În tinereţe, în timp ce-şi făcea odată obişnuita plimbare de după-amiază, l-a zărit pe bătrânul său dascăl de filozofie (de la care îşi însuşise principiile pe care le profesa) căzut într-o mocirlă din care se zbătea să iasă şi nu reuşea.

    După ce s-a uitat câtva timp la dascăl, şi-a continuat plimbarea, susţinând că nu avea suficiente temeiuri de a crede că ar face un lucru bun scoţându-l pe bătrân din mocirlă. Alţii, mai puţin sceptici, l-au ajutat pe dascăl să scape, blamându-l totodată pe Pyrrhon pentru lipsa lui de omenie. Dascălul său însă, fidel principiilor sale, l-a lăudat pentru consecvenţă. În ce mă priveşte, nu pledez pentru un astfel de scepticism extrem. Sunt gata să admit credinţele curente ale simţului comun, măcar în practică, dacă nu şi în teorie. Sunt gata să admit orice rezultat bine stabilit al ştiinţei, nu ca fiind cu certitudine adevărat, dar ca fiind suficient de probabil spre a oferi un temei acţiunii raţionale.

  • Ferda Nihat Koksoy

    Russell'ın en büyük çelişkisi hem kuşkucu hem de reformist bir akılcı olmasıdır. Bir reformcu olarak aklın dünyayı kurtarabileceğine inanıyor, bir kuşkucu olarak ise aklın kendisinin güçsüz olduğunu ve tutkuların kölesi olmaktan öteye gidemeyeceğini biliyordu (John Gray).

    Copernicus ile dünya merkezi konumunu yitirince, insan da bulunduğu soğuktan indi. Bunun üzerine BİLİMİN "KABALIĞI"NI düzeltecek bir METAFİZİĞE gerek duyuldu.

    Çağdaş politikaların çoğu, her ne kadar EKONOMİK temellere dayanıyor görünseler de aslında revaçta olan hatalı psikolojik görüş nedeniyle oluşan İÇGÜDÜSEL DOYUM YOKLUĞUNDAN kaynaklanan ÖFKEYE dayanmaktadır.
    Psikoloji, güç sahiplerine yeni yeni silahlar vererek UYSALLIĞI ve ÜRKEKLİĞİ yaygınlaştırabilir, kitleleri gittikçe daha çok EVCİL HAYVANLARA dönüştürebilir, kölelerin zincirlerinin perçinlenmesine hizmet edebilir.

    Bilimsel yaratıcı da entelektüel bir yolla ifade edilen güçlü duygulardan esinlenir; bu ifade açıklanmamış bir İNANCI da içerir; eğer bu inanç olmasa bilimci belki de pek bir şey başaramaz. Yaratılanı DEĞERLENDİREN ise inanca ihtiyaç duymaz, her şeyi olduğu gibi görür, kendince gerekli olanları değerlendirir; uygarlık yaygın ve olağan hale geldikçe, değerlendiren yaratıcı olana HÜKMETMEYE başlamış, bilim politik açıdan TUTUCU bir nitelik almış, bilim insanlarının çoğunluğunun "imanı" da statükoyu korumanın önemine dayanmaktadır.

    Dünyadaki konumunu olduğu gibi görme yürekliliği göstermeyen, kendisine, kendi küçüklüğünü görme olanağı vermeyen hiç kimse, gün ışığını karartan, insanları kavgacı ve acımasız yapan KORKUNUN ZULMÜNDEN kurtulamaz.

    20.yy akademik felsefesi başlıca 3 grupta toplanır: 1) Kant ve Hegel yanlılarını içeren ALMAN İDEALİZMİ, 2) Bergson (atıl mistisizm ile eylem ve yaşamı birleştirmiş bir sezgici) ve W.James, Dewey, Spencer gibi FAYDACI PRAGMATİSTLER, 3) Bilim yanlısı, gerçekçi, analitik, çoğulcu MATEMATİKSEL MANTIKÇILAR (aritmetiğin mantığın bir sonucu olduğunu gösteren Frege, bir süreklilik, bir de sonsuzluk teorisi geliştiren Cantor, "Matematiğin Prensipleri"ni yazan Russell ve ardılları).

    İçgüdüsel (biyolojik) yapımız iki bölümden oluşur; birisi KENDİMİZİN ve çocuklarımızın yaşamını geliştirmeye, diğeri ise RAKİP GÖRDÜKLERİMİZİN yaşamını engellemeye yönelir. Birincisi yaşama aşkını, sevgiyi ve sanatı içerir; ikincisi ise rekabeti, milliyetçiliği ve savaşı. Etik, birinciye başkalarını da kalabilmektir.

    Çağımızdaki en önemli değişimin daha SIKI BAĞLANTILILIK/ÖRGÜTLÜLÜK (bilim ve teknoloji zemininde) olduğunu söyleyebilirim. Bu olanaklar eşliğinde, dünyayı kontrolü altına alacak merkezi bir otoritenin, güç kullanımı ve tehdidiyle oluşturulması zorunludur. Bu yapılmazsa anlaşmazlıklar çoğalacak, savaşlar sıklaşacaktır. 21.yy'da ya bir felaket olur ya da merkezi bir otorite kurulur.

    Tekelleşecek olan parasal gücün öncülüğünde gelişecek olan Merkezi Otorite, SAVAŞLARIN önlenmesi, NÜFUS planlaması, SINIRLARIN, GÖÇLERİN, HAMMADDE paylaşımlarının belirlenmesi için görev yapmalıdır; bunların adilane olabileceğini düşünmüyorum; UYGARLIĞIN ÇÖKÜŞÜNÜ istemediğim için SOSYALİST oldum, enternasyonal sosyalistim ama enternasyonalleşmenin sosyalizmden önce gerçekleşmesini umuyorum.

    BİLİMİN zaferlerini kültürümüzün başka yönlerden yoksullaşması pahasına kazanıyor olması üzülünülecek bir şey. SANAT gün geçtikçe daha çok bir zümrenin işi olmaktadır; faydacı yaşam biçimimiz nedeniyle sanatın önemini yitirmesi korkarım kaçınılmazdır.
    İNSAN DOĞASI, erken yaş eğitiminde estetik yaratıcılık ve bilimsel keşif gibi yapıcı dürtüleri geliştirip yetişkinliğe de aktaracak değişikliklerle hemen tümüyle DEĞİŞTİRİLEBİLİR.

    Ahlaki öfke, çağdaş dünyanın en zararlı kuvvetlerinden biridir; birbirimizin özel yaşamına saygı duymayı ve ahlâk ölçütlerimizi başkalarına dayatmamayı öğrenmeliyiz.

    Uygar olmayan toplumlar hemen hep sentezci ve hoşgörüsüzdürler, adetlerin dışına çıkılmaz ve yabancılara büyük kuşku vardır. Analitik düşünme ve hoşgörü ilk olarak, yabancılarla iletişim ve iyi ilişkileri gerektiren TİCARETİN geliştiği GREK çağında ortaya çıkmıştır. Sanat ve düşünceye esin kaynağı olan ticaret, askeri başarılar için gereken toplumsal birliği sağlayamadığı için, Grekler önce Makedonlara sonra da Romalılara yenilmiştir.
    SANAYİCİLİĞİN FELSEFESİ ticaret gibi analizci değil, SENTEZCİ yapıdadır; toplumun daha organik hale gelmesini ve bireyci dürtülerin bastırılmasını ister; ekonomik örgütlenmesi de OLİGARŞİKtir.

    Yakın gelecekte, büyük ölçekli seri üretim ucuzluğu ve neden olacağı tekelleşme, daha büyük ölçüde, etkin bir hoşgörüsüzlüğe yol açacaktır.

    ABD'de alışılmış olan BİREYCİ FELSEFE, toplu eylemler sayesinde herhangi bir yarar sağlanacağını düşünmeyi ve GÜCÜ elinde tutanlara karşı MUHALEFETİ engeller; bu da zenginlere, onları zenginleştiren ve dünya çapında etkili yapan sistemin tadını çıkarmakta özgür kılar.
    Doğu'da, Ruslar, Tatarlar ve Ortodokslar arasında ise BİREYİN BİR HİÇ OLDUĞU insanların beynine damgalanmıştır; Tanrı, Çar veya klan/toplum adına birey kolaylıkla FEDA edilebilir.

    Aileden tam kopuk çocuk yetiştirmek ve kültürel mecrasından da koparılmış milliyetçilik, CANLILIĞIN YİTİRİLMESİNE, huzursuzluk ve can sıkıntısına yol açar; Bolşevikler açıkça, rekabet içindeki batıda ise gizli şekilde, bunların yerine tek güdü ekonomikmiş gibi davranılmaktadır.

    Konfüçyüs'ün, 2500 yıllık, hep yeni başarılar peşinde olmak yerine, belli bir nitelik düzeyini koruyan kararlı bir toplum yaratma düşüncesi, ÇİN uygarlığına damgasını vurmuştur.
    Herkesin kolay uygulayacağı açık, net, kendine hâkim olmayı, disiplini, bilgeliği, öğrenmeyi, nezaketi, başkalarının özeline karışmamayı, hayırseverliği içeren kuralları olduğu ve günah kavramı olmadığı için, kuramlarıyla yaşamları birbirine en yakın toplum Çin'dir; Batı ve Japonlar bunları bozmaya başladı.
    Batı GÜÇLÜ olmayı, Çin ZEVK almayı temel sayar; Batılı BOŞ durmaktan sıkıldığı ve salt koşuşturmayı sevdiği için çalışırken, Çinliler kendilerine gerektiği kadarına büyük gayretle çalışır, kalan vakitlerinde ise sonsuz yetenekleriyle YAŞAMIN ÇEŞİTLİLİKLERİNİN TADINI çıkarırlar.

  • Mario

    Me gusta cómo escribía Russell. Y, hasta ahora, me gustaba casi todo lo que escribía. O al menos el tema. En este ejemplar hay muchas cosas que dependen obligadamente del contexto temporal, y tal vez por eso no me han resultado tan interesantes como otras de sus obras que considero “atemporales”.

    Pero hay verdaderas joyas aquí. No me decepciona, como siempre.

  • Tuncay Özdemir

    Russell'in dönemine göre oldukça çarpıcı düşüncelerini içeren bu kitap 1928 yılında yayınlanmış. Dönemine göre çarpıcı diyorum, çünkü o dönemlerde İngiltere dahil hemen hemen bütün dünya ülkeleri kendi ideolojileri ve ekonomik sistemlerinin propagandasını içeren eğitim öğretimleriyle halklarının beynini yıkamakta, diğer uluslara düşman bireyler yetiştirmekteymiş. Buna rağmen yine de sistemlerine muhalif vatandaşları olursa, (Rusya'da kapitalist, Amerika'da anarşist gibi) uydurma davalarla idam gibi durumlar bile oluyormuş. Zaten yönetimler gittikçe otoriterleşip birçok ülkede demokrasi sonunda faşizme dönüyor malumunuz olduğu üzere. Ha bugün durum değişti mi derseniz? En azından bazı ülkelerde bu işler artık o kadar kolay olmuyor. Ama bizim gibi Batı'nın ahlaksızlığını iphone'nun yeni sürümü için Apple Store'da sıra bekleyen vatandaş gibi anında alırken, tekniğini, ilerlemesini, düşüncesini 50-100 sene geriden takip eden milletlerde Russell'in anlattığı ürkütücü düşünce iklimi ve militarist eğitim sistemi aynen güncelliğini koruyor.

    İşte bu ahval şeraitte Russell iki çözümle geliyor: 1-Doğruluğu yönünde yeterince kanıt bulunmayan hiçbir şeye hemen inanmayın. (skeptizm: ekonomik sistem, dini inançlar, eğitim sistemleri vb) 2-Bir işi o işi yapacak kişinin etnik kimliği, dini inancı, doğduğu yer veya siyasi düşünceleri gibi şeylere değil kişinin yetkinliğine bakarak verin (liyakat). Dünya barışı için iki madde yeterli gelir mi bilmiyorum ancak Russell'in söylediği şeyler kesinlikle dünyayı daha güzel yapacak şeyler. Birincisi birbirimize karşı önyargılarımızı aşmamızda, ikincisi toplumsal adalet duygumuzun aşınmasını önlemede yardımcı olacaktır mutlaka.

    Bana ilginç gelen bir diğer nokta Russell'ın, -anlaşma uzlaşma içerir, dolayısıyla taraflardan biri için onur kırıcı olmamalı- minvalinde cümleleriyle 1.Dünya Savaşı sonrası Almanya'ya uygulanan ambargoların sonuçlarının iyi olmayabileceğini görmüş olması. Al kırdın kırdın.

    Son olarak Russell'in döneminde psikoloji, psikanaliz gibi alanlar muhtemelen oldukça güncel trendlerdi. Sürekli insan psikolojisinin çözülmesi konularına atıfta bulunuyor, Freud'u çokça anıyor. Ancak Russell yaşasaydı psikoloji konusunda hayal kırıklığına uğrardı bence. Bugün aynen insan kadar iyi çeviri yapan internet sitelerimiz, bizim gibi konuşan, hisseden robotlarımız var ama hala kendimizi o kadar tanıyamıyoruz (kamu spotu). Halbuki ne demiş atalarımız: gnothi seauton. Yani kendini bil kendini.

    Neyse çok uzattım... Herkese keyifli okumalar. Ama tabii önce bir sorun kendinize, Russell okursam yeterince keyif alır mıyım diye.. Çünkü skeptik olmak bunu gerektirir.

  • Mehmet Gozaydin

    En bastan acikca soyleyeyim, bu deneme isine biraz mesafeli bakiyorum ben.

    Yani tuvalette otururken, dus alirken, kahve yaparken aklima dolusan seyleri
    utanmamis yazmisim, sirf adim sanim biliniyor diye de millet acmis okuyor gibi
    bir ucuzluk hissettiriyor bana nedense.

    Ogrendim ki Montaigne de satosunda gul bahcelerinin arasinda dolasirken atip tutmayi
    cok severmis. Ondan beridir simarik bi yazi turu benim gozumde.

    Ote yandan Bertrand Russel, 20. yuzyilin baslarindaki ingiliz dogumlu Ilber Ortayli olarak
    tanimlanabilir bir karakter kanimca. Nice konuda fikir beyanlari, aforizmalar, sarkastik soylemler
    vb. benzerlikler yuzume bir tebessum koydu acikcasi.
    Kendisi biraz da "Ladies Man" dedikleri minvalde bir bireymis sanirim.

    Sorgulayan Denemeler okudugum ilk kitabi, ama biraz "Sen de haklisin"ci bir yaklasimi oldugunu goruntuluyorum acikcasi.
    Bunun her zaman kotu bir sey oldugunu dusundugumden soylemiyorum. Sadece koseli fikirleri olmayan filozoflar
    kolay bulunan bir tur olmadigi icin, sasirtici bir ozellik olarak gozume carpti.

    Bunlarin yanisira Principia Mathematica'nin da yazarlarindan birisi. Eforu icin elinden opmekle birlikte,
    Kurt Godel fan club uyesi olarak "Olmaz oyle is" ayarini yemesi biraz hosuma gitmedi desem yalan olur.

    Bu cig yorum ve elestirilerim bir yana, gercekten altini cizmekten bi hal oldugum bir kitap oldu.
    Bazi fikirlerin nasil hala bu kadar gunumuze uygulanabilir oldugunu gormek sasirtti.
    Bazilari "Hic mi bir sey degismedi" diye dusundurdu, uzdu.
    Mesela merkezi bir devletin olusacagi varsayimi dolayli olarak gerceklesti diyebiliriz.
    Egitim sistemi ile ilgili tespitleri de hala kanayan yaramiz olmaya devam etmekte.

    Cin Halk cumhuriyeti hakkindaki fikirlere de ufak bir parantez acmak lazim.
    100 yil icerisinde bir ulke, ve bu ulkeyle ilgili algi nasil bu kadar degisebilir gercekten anlamak zor.

    Ozetlemek gerekirse yillar once yasamis, olagan disi bi zihinle tatli bir sohbet oldu diyebilirim.
    Tabii benim cevap vermemin gerekmemesi de bu sohbeti hala keyifli kilan onemli etkenlerden :)

    Iyi okumalar.

    "Atesli bir sekilde savunulan gorusler asla iyi bir temele dayanmayan goruslerdir.
    Gercekten de siddetli duygusallik, gorus sahibinin rasyonel kanitlardan yoksun oldugunun bir gostergesidir"

  • David Stringer

    While recently on holiday in a lovely cottage, up in Northumberland, I came across this book in the owners book shelf. Not my usual read or genre of book, but something appealed.

    And bizarrely once I started reading, I couldn't put it down, and now I'm gripped, motivated into reading other thought provoking, philosophical and challenging books. Recommendations welcome as this layman looks to open his mind etc.

    However I'm a tad apprehensive to write too much of a review, as new to this subject matter. So will simply add it was an interesting read, a little dated as you'd expect, some of it lost me and my interest, other bits I enjoyed making me old grey matter move.

  • Colton Massey

    It was Bertrand’s criticisms of Christianity that initially intrigued me a couple of years ago, but the more I read him the more I realize that his writing on every topic is sound, inclusive, and promotes a never-ceasing skepticism towards everything while also advocating to never be so arrogant as to proclaim absolutism.

  • Matthias

    Very good collection. The first and last sections are particularly strong.

    Must-read essays: #1 (On the Value of Scepticism), #2 (Dreams and Facts), #10 (The Recrudescence of Puritanism), #12 (Free Thought and Official Propaganda), #15 (Psychology and Politics), #16 (The Danger of Creed Wars), #17 (Some Prospects: Cheerful and Otherwise).

  • Samar Zia

    Bertie was pretty woke for someone born before the World Wars

  • Süleyman Süleymanoğlu

    Kitaptan aldığım notlar;

    Sorgulayan Denemeler (Bertrand Russell)

    - Doğru olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmayan bir önermeye inanmak sakıncalıdır.

    - Yaşamında yalnız bir kere, o da elli yaşındayken, bir bayana evlenme teklif ettiğini anlatmış; sonra da şunu eklemiş: "Şükürler olsun ki düşünmek için zaman istedi. Bu bana da düşünme fırsatı verdi ve teklifimi geri aldım." Davranışının çok rasyonel olduğu kuşku götürmez; ancak beğendiğimi söyleyemem.

    - Rivers'ın daha çok "mermi şoku" hastalarıyla olan deneyimlerine dayanarak yazdığı Instinct and Unconscious (İçgüdü ve Bilinçötesi) kitabında, açıkça kabullenilmediği zaman korkunun yol açtığı kötü etkiler çok güzel bir şekilde incelenmektedir.

    - Herkesin bildiği gibi kumarbazlar uzun dönemde kesinlikle kazandıracak sistemler konusunda irrasyonel inançlarla doludurlar. Politikayla ilgilenenler kendi partilerinin başkanının, rakip politikacıların düzenbazlığına düşmeyeceğine kendilerini inandırırlar. Yönetmeyi sevenler halk tabakasına koyun sürüsü gözüyle bakmanın onların yararına olduğunu düşünürler; sigaradan hoşlananlar sigaranın sinirleri yatıştırdığını, alkolden hoşlananlar da alkolün zihni uyardığını söylerler. Bu tür gerekçelerin yol açtığı yargılar, olayların değerlendirilmesinde önlenmesi zor olan yanılgılara yol açar. Alkolün sinir sistemi üzerindeki etkisi konusunda yazılmış bilimsel bir makale bile çoğu kez, satır aralarında içerdiği kanıtlarla, yazarın alkole karşı kişisel tutumunu açığa vurur; her iki olasılıkta da, olaylara kendi alışkanlığını destekleyici bir gözle bakmak eğilimi vardır. Bu tür düşünceler politika ve din konularında büyük önem taşır.

    - Marx her ne kadar insanları iyi ya da kötü olarak ayırmamış, onları sadece ekonomik etkenlerin şekillendirdiğini ifade etmişse de gerçekte burjuvaları kötü kişiler olarak göstermiş, ücret erbabında onlara karşı şiddetli bir nefret uyandırmaya çalışmıştır. Marx'ın Kapital'i temelde, Bryce Raporu gibi, düşmana karşı savaş ateşini körüklemeyi amaçlayan vahşet öykülerinin bir koleksiyonudur. Doğal olarak, düşmanın da savaş ateşini körükler; böylece de, çıkacağını haber verdiği sınıf savaşını başlatır. Marx büyük bir politik güç olmaya, nefreti körüklemesi ve kapitalistleri ahlaki bakımdan iğrenç kişiler olarak göstermeyi başarması sayesinde ulaştı.

    - Devrimci sosyalizmin karşılaştığı zorluk onun çok büyük bir muhalefete yol açmasındandır; bürokratların sosyalizminin zorluğu ise çok az destek toplamasındadır. Politik bir atılıma muhalefet, kişinin kendisinin zarar görmesi korkusundan kaynaklanır; destek ise kişinin düşmanlarının zarar göreceği umudu (genellikle bilinç-altı) sayesinde elde edilir.

    - Bu nedenle, hiç kimseye zarar vermeyen bir politika destek görmez; çok fazla destek gören bir politika ise şiddetli muhalefet uyandırır. Sanayileşme, dünya çapında işbirliği için yeni bir gereksinim yarattı; bir yandan da düşmanlıklarla birbirimizi incitmek için yeni kolaylıklar getirdi. Ancak parti politikasında içgüdüsel olarak olumlu yanıt alan tek hitap tarzı düşmanca duygulara yöneltilen hitaptır; işbirliği gereğini idrak eden kişiler ise güçten yoksundurlar. Eğitim bir nesil boyunca yeni kanallara yöneltilinceye, basın da nefreti körüklemekten vazgeçinceye kadar, günümüzdeki politik yöntemlerle uygulamada yalnızca zararlı politikaların benimsenme şansları bulunuyor.

    - "Dürüst politikacı" kavramı pek de basit bir kavram değildir. En kabul edilebilir tanımı şöyledir: politik eylemleri kendi gelirini artırma arzusuyla yönlendirilmeyen kişi.

    - Amerika ve Rusya örnekleri, varmakta olduğumuz sonucu bize açıkça göstermektedir: insanlar politikanın önemi hakkındaki şimdiki fanatik inançlarını devam ettirdikleri sürece, politik konularda özgür düşünce olanaksızdır; Rusya'da olduğu gibi, özgürlük kısıtlamasının bütün öteki alanlara yayılma tehlikesi çok büyüktür. Bizi bu felaketten ancak bir ölçüde politik kuşkuculuk kurtarabilir.

    - Eğitimden sorumlu bürokratların gençlerin eğitilmesini arzuladıkları sanılmamalıdır. Tersine, onların sorunları, zihinsel yetenek kazandırmaksızın, sadece bilgi aktarmaktır. Eğitimin iki amacı olmalıdır: birincisi okuma-yazma, dil bilgisi, matematik gibi alanlarda kesin bilgiler vermek; ikincisi de, kendi başlarına bilgi edinmeye ve sağlıklı değerlendirme yapmaya olanak veren zihinsel alışkanlıklar kazandırmaktır. Bunlardan birincisine bilgi, ikincisine de zeka (intelligence) diyebiliriz. Bilginin gerek teorik gerek pratik yararlılığı, bilinen bir şeydir.

    - Zekanın sadece teorik yararı olduğu, pratik bir yararı olmadığı kabul edilmektedir. Sıradan kişilerin kendi başlarına düşünmeleri istenmez; çünkü düşünen insanları yönetmek güçtür; yönetimde sorunlar çıkarırlar. Platon'un deyişiyle, yalnız yöneticiler düşünmeli, geri kalanlar sadece itaat etmeli, koyun sürüsü gibi liderlerini izlemelidirler. Bu doktrin, siyasal demokrasinin kabulünden sonra da, çoğu kez bilinç-dışında varlığını sürdürmüş ve bütün ulusal eğitim sistemlerini temelden sarsmıştır.

    - İkincisi de, bir işe adam alınırken, sadece, o işe uygun olup olmadığına bakılması gerekliliğidir. Bunlardan önce ikincisini ele alalım: bir kimseye bir görev verilirken, ya da o kişi bir işe alınırken onun dinsel, siyasal, ve ahlaki düşüncelerini dikkate alma alışkanlığı, insanlara fikirlerinden dolayı zulmetmenin çağdaş biçimidir; sonunda da Engizisyon kadar etkili olabilir. Eski özgürlükler, yasal olarak var olsalar da hiçbir işe yaramazlar. Eğer uygulamada bazı fikirler insanı açlığa mahkum ediyorsa, bu fikirlerinin yasalarca cezalandırılmamaları pek zayıf bir tesellidir. İngiltere Kilisesi'ne bağlı olmayan veya politikada alışılagelmişin biraz dışında kalan fikirlere sahip insanların açlıktan ölmelerine karşı toplumda, bir ölçüde duyarlık vardır. Ancak ateistlerin, Mormonların, (1830'da Amerika'da kurulmuş bir dinsel örgütün üyeleri. (Ç.N.)) aşırı komünistlerin, serbest aşkı savunan kişilerin toplumdan dışlanmasına karşı toplumsal bir duyarlık yok gibidir. Böyle kişilerin zararlı oldukları, onları işe almamanın doğal olduğu kabul edilir. İleri derecede sanayileşmiş bir ülkede, böyle bir tutumun çok etkili bir zulüm oluşturduğunu insanlar henüz pek fark etmemektedirler. Bu tehlike yeterince anlaşılırsa kamuoyunun harekete geçirilmesi, bir kimsenin işe alınmasında onun inançlarının dikkate alınmaması sağlanabilir. Azınlıkların korunmasının yaşamsal önemi vardır. Kurallara en bağlı olanlarımız bile bir gün kendilerini azınlıkta bulabilirler.

    - İnsanlar, bulundukları çağda geçerli olan inanların doğruluğundan kuşkulanmadıkları sürece, onlar uğruna zulüm de yaparlar. Hoşgörülü olmak için, teoride olmasa da, uygulamada bir ölçüde kuşku gereklidir. Bu da bizi eğitimin amaçları hakkındaki ikinci ilkeye götürür.

    - Eğer dünyada hoşgörü olacaksa, okullarda öğretilmesi gereken şeylerden biri de, kanıtları değerlendirme alışkanlığı, doğru olduklarına dair bir kanıt bulunmayan önermeleri olduğu gibi kabul etmeme alışkanlığı olmalıdır. Örneğin, gazete okuma sanatı öğretilmelidir. Öğretmen, yıllar önce geçmiş ve politik tartışmalara yol açmış olan bir olayı ele almalı; çocuklara önce bir tarafı destekleyen gazetelerde yazılanları, sonra karşı taraftakileri destekleyenlerin yazdıklarını, en sonra da gerçekten ne olup bittiğini tarafsız bir şekilde aktaran yazıları okumalıdır. Deneyimli bir okuyucunun her iki taraftaki önyargılı haberlerden gerçekte ne olduğunu nasıl çıkarabileceğini göstermeli; gazetelerde yazılanların az veya çok gerçek dışı olduğunu öğrencilerin anlamasını sağlamalıdır.

    - Sanırım, dünyadaki kötülüklerin, akıl kullanmamak kadar ahlaki kusurlardan da kaynaklandığını kabul etmek gerekiyor. Ancak insanoğlu ahlaki kusurları giderecek bir yöntemi şimdiye kadar bulamamıştır; vaazlar ve öğütler eski kötülükler listesine bir de ikiyüzlülüğün eklenmesinden başka bir işe yaramamıştır. Buna karşılık, akıl kullanmak, işinin ehli her eğitimcinin bildiği yöntemlerle kolayca geliştirilebilecek bir özelliktir. Bu nedenle, erdemli olmayı öğretecek bir yöntem keşfedilinceye kadar, ilerleme ahlaktan çok aklın geliştirilmesinde aranmalıdır.

    - Bilimsel görüş insanlığı yeni baştan şekillendirmeyi olanaklı kılar ve bütün sıkıntılarımıza bir çıkış yolu sağlar. Makineleşme, zehirli gazlar, çığırtkan basın gibi bilimin getirdiği bazı şeyler bütün uygarlığımızı yerle bir edecek gibi görünüyor. Bu, bir Marslının aldırmadan gülümseyerek seyredeceği bir çelişki olabilir; ancak, bizim için bir ölüm-kalım sorunudur. Torunlarımızın daha mutlu bir dünyada mı yaşayacakları, yoksa birbirlerini bilimsel yöntemlerle yok edip insanlığın kaderini Papualılara mı bırakacakları, bu sorunun çözümüne bağlıdır.

    -Herkesin birbirini boğazlamak istediği bir toplumun daha barışçıl istekleri olan bir toplum kadar özgür olamayacağı ortadadır.

    - "Toplum" bazı ortak amaçlar için işbirliği yapan bireylerin topluluğu olarak tanımlanabilir.

    - Yalnızca devleti küçültmekle özgürlüğün artırılamayacağı ortadadır. Bir kimsenin istekleri çoğu zaman bir başkasınınkiyle bağdaşmaz; anarşi güçlü için özgürlük, zayıf için de kölelik demektir. Devlet olmasaydı açlık ve çocuk ölümleri nüfus artışını önler, dünya nüfusu şimdikinin onda biri kadar bile olamazdı. Bu da uygar toplumlarda normal zamanlarda var olan toplumsal köleliğin en kötüsünden çok daha vahim olan fiziksel köleliği getirmek demek olurdu. Üzerinde durmamız gereken sorun devletten nasıl kurtulunacağı değil, onun yararlarının, özgürlükleri en az zedeleyecek şekilde nasıl güvenceye alınabileceğidir. Bu da fiziksel ve toplumsal özgürlükler arasında bir denge sağlamak demektir. Daha yalın olarak ifade edersek: daha iyi beslenme ve sağlık için ne ölçüde devlet baskısını göze almalıyız?

    - Şanslılar Şanssızlara zulüm yapmaktan alıkonulmamalıdır.

    - Her şeyden önce, asgari özgürlüklere sahip olma isteminin, yani yeme, içme, sağlık, barınma, giyim, seks ve çocuk sahibi olma özgürlüklerinin, bütün diğerlerinden öncelikli olduğunu söylemeliyim.

    - Psikanalizcilerin, bastırdıkları bazı gerçekleri su yüzüne çıkararak hastalarını çoğu kez iyileştirdiklerini hepimiz biliriz. Toplum da bazı bakımlardan bu hastalara benzer; ancak tedaviye izin vermek yerine, bazı tatsız gerçeklere dikkat çeken doktoru hapse atar. Bu, özgürlüklere müdahalenin en istenmeyen şeklidir. Kişisel ahlak kurallarına müdahale konusunda da aynı şey geçerlidir: bir adam iki kadınla, veya bir kadın iki erkekle evlenmek istiyorsa bu onların sorunudur; başka hiç kimse kendini bu konuda önlem almakla görevli saymamalıdır.

    - Otorite, kontrol ettiği insanların iyiliğini düşünenlerin elinde olsaydı göreceli olarak zararsız olurdu. Ancak böyle bir durumu güvence altına alacak bir yöntem henüz bilinmemektedir.

    - Her alanda olduğu gibi eğitimde özgürlük de bir ölçü konusudur. Bazı özgürlükler hoş karşılanmaz. Çocukların herhangi bir şeyi yapmasının kesinlikle yasaklanmamasını; çünkü çocuğun kendi öz-doğasını geliştirmesi gerektiğini savunan bir hanımla tanışmıştım. "Eğer doğası onu bir iğne yutmaya yöneltirse ne olacak?" diye sorduğumda, üzülerek belirtmeliyim ki, yanıt yerine azar işittim. Fakat kendi başına bırakılan her çocuk eninde sonunda ya iğne yutar, ya ilaç şişesinden zehir içer, ya üst kat penceresinden düşer, ya da başka türden zararlı bir sonla karşılaşır. Biraz daha büyüyünce, erkek çocuklar fırsat bulduklarında yıkanmaktan kaçınır, aşırı ölçüde abur cubur yer, midesi bulanıncaya kadar sigara içer, ıslak ayaklarla dolaşıp soğuk alır vb; dahası, bir Elisha (Elisha: İncil'de adı geçen bir İsrail peygamberi. (Ç.N)) gibi karşılık verme yeteneğine sahip olmayan yaşlı beyleri kızdırarak eğlenirler. Bu nedenlerle, eğitim özgürlüğünü destekleyen bir kişi çocukların gün boyu, her istediklerini yapabilmeleri gerektiğini kastetmiş olamaz. Bir ölçüde otorite ve disiplin uygulanmalıdır. Sorun bunun ölçüsünde ve nasıl uygulanacağındadır.

    - Bir çocuk iyi top oynamasa bile, kendisinin oynaması, iyi oynayanları seyretmesinden çok daha yararlıdır.

    - Eğer eğitim otorite ile yönetilecekse bu otorite yukarıda değindiğimiz şu güçlerden birisinin veya birkaçının elinde olacaktır: devlet, kilise, öğretmen ve ana-baba. Gördüğümüz gibi, bunlardan hiçbirinin çocuğun iyiliğini yeterince gözeteceğine güvenilemez; çünkü hepsi de, çocuğun kendi iyiliği ile ilgisi olmayan amaçlara yönelmesini istemektedir. Devlet çocuktan ulusal saygınlığı yüceltmesini ve iktidardaki yönetimi desteklemesini bekler. Kilise çocuktan rahiplerin gücünü artırmaya hizmet etmesini bekler. Rekabetli bir dünyada öğretmen okuluna genellikle devletin ulusuna baktığı gözle bakar ve çocuktan okulu yüceltmesini bekler. Ana-baba çocuktan aileyi yüceltmesini bekler.

    - Tchekov'un, bir kedi yavrusuna fare tutmayı öğretmeye çalışan bir adamı konu alan, hoş bir öyküsü vardır. Yavru, farelerin peşinden koşmayınca adam onu dövermiş. Sonunda yetişkin bir kedi olduğunda, her fare gördüğünde korkuyla yere siner olmuş. Tchekov şunu ekler: "Bana Latince öğreten de bu adamdı." Kediler de yavrularına fare yakalamayı öğretir; ancak bunun için onların içgüdülerinin uyanmasını beklerler. O zaman yavrular bilginin elde edilmeye değer olduğu bir zamanda annelerine katılırlar; böylece disipline de gerek kalmaz.

    - Bir çocuğun çözmesi istenen bir problemde varsayımsal hiçbir öğe bulunmamalıdır. Bir zamanlar genç bir çocuğun kendi aritmetik dersini anlattığı bir yazı okumuştum. Öğretmeni şöyle bir problem sormuş: Eğer bir at bir tayın üç katı değerinde ise, tayın fiyatı da 22 pound ise, atın fiyatı ne olur? Çocuk "At hiç düşmüş müydü?" diye sorar. Öğretmen "Bu hiç fark etmez" deyince çocuk "Ama James -seyis- bunun çok fark ettiğini söylüyor." der. Kuramsal doğruları kavrama becerisi mantık yetisinin en son gelişen aşamasıdır ve çok küçük çocuklardan beklenmemelidir.

    -Rivers tehlike karşısında gösterilen ve her biri belirli koşullarda geçerli olan dört tür tepki sayıyor:

    1. Korkma ve Kaçma

    2. Öfke ve Dövüşme

    3. Şaşırtmaca

    4. Paralize Olma

    Bunlar içinde en iyisinin üçüncüsü olduğu ortadadır; ancak, özel beceri sahibi olmayı gerektirir. İkincisi militaristler, erkek öğretmenler, rahipler, vb. tarafından "cesaret" adı altında övülür. Bütün yönetici sınıflar kendi bireylerinde bu tepkiyi, egemenlikleri altındaki toplumlarda da korkma ve kaçmayı oluşturmayı amaçlar. Aynı şekilde kadınlar da günümüze dek, özenle, ürkek olacak şekilde yetiştirilmişlerdir. İşçi sınıfında taklitçilik ve sosyal uysallık şeklinde kendini gösteren aşağılık kompleksi günümüzde de mevcuttur.

    - Gücün itişip kakışma karşılığında elde edildiği bir dünyada yumuşak başlı insanların da bir şansı olacaksa, gençliklerinde korkusuzluğu ve enerjik olmayı öğrenmeleri gerekli gibi görünüyor.

    - Uygarlığın çöküşünü istemediğim içindir ki bir sosyalist oldum. Eğer biraz önce söylediklerim yanlış değilse, ayrıcalıklı bir azınlık dışında aile büyük olasılıkla yok olacaktır. Bu nedenle, ayrıcalıklı bir azınlık da olmazsa, ailenin toptan yok olması beklenebilir. Bu sonuç biyolojik açıdan kaçınılmaz gibi görünüyor. Aile, kendi başlarına yaşamlarını sürdüremeyecek oldukları yıllarda çocukları koruyan bir kurumdur. Karıncalarda ve arılarda bu işlevi toplum üstlenir; aile yoktur. İnsanlarda da, eğer bebeklerin yaşamı ailenin korunması dışında da güvende olursa, aile yaşamı giderek yok olacaktır. Bu, insanların duygusal yaşamında çok derin değişikliklere, geçmişin sanat ve edebiyatından tümden kopmalara yol açar. İnsanlar arasındaki farklılıklar da azalır; çünkü artık ana-babalar çocuklarını, kendilerine özgü nitelikleri onlara geçirecek şekilde eğitemeyeceklerdir.

  • Irem Karakayis

    “Politikayla ilgilenenler kendi partilerinin başkanının, rakip politikacıların düzenbazlığına düşmeyeceğine kendilerini inandırırlar. Yönetmeyi sevenler halk tabakasına koyun sürüsü gözüyle bakmanın onların yararına olduğunu düşünürler; sigaradan hoşlananlar sigaranın sinirleri yatıştırdığını, alkolden hoşlananlar da alkolün zihni uyardığını söylerler. Bu tür gerekçelerin yol açtığı yargılar,olayların değerlendirilmesinde önlenmesi zor olan yanılgılara yol açar. “

  • Yeliz Hıncal

    Well said Bertrand:
    "Rasyonel bir kuşkuculuğun yayılmasının etkileri ne olabilir? Insanoğlu ile ilgili olaylar güçlü
    tutkulardan kaynaklanır; bu da onları destekleyen birtakım mitlerin doğmasına yol açar.
    Psikanalizciler bu sürecin kişisel görünümünü, vesikalı ve vesikasız deliler üzerinde
    incelemişlerdir.
    Bazı aşağılamalara maruz kalmış bir kişi kendisinin Ingiltere Kralı olduğu yolunda bir
    kuram benimser ve kendisine bu yüce konumunun gerektirdiği saygı ile davranılmamasını
    mazur göstermek için de zekice işlenmiş birsürü açıklama icadeder. Bu örnekte, komşuları
    onun bu hayallerine sıcak bakmazlar ve kendisini bir tımarhaneye kapatırlar. Fakat o kendi
    büyüklüğünü değil de ulusunun veya sınıfının veya mezhebinin büyüklüğünü ileri sürerse,
    görüşleri, dışarıdan bakan tarafsız bir kişiye tımarhanede karşılaşılanlar kadar abes gelse
    bile, birçok yandaş kazanır; bir siyasal veya dinsel önder olur. Bu yolla, kişisel delilikle
    benzer kuralları izleyen bir toplumsal delilik gelişir. Kendini Ingiltere Kralı sanan bir deli ile
    tartışmanın tehlikeli olduğunu herkes bilir; fakat tek başına olduğu için onun hakkından
    gelinebilir. Bütün bir ulus bir kuruntuya kapıldığı zaman, savlarına karşı gelindiğinde
    kapıldıkları öfke tek bir delininkiyle aynıdır; fakat o ulusun aklını başına getirecek tek şey
    savaştır. "

  • Nick Carraway LLC

    ''There is a stark joy in the unflinching perception of our true place in the world, and a more vivid drama than any that is possible to those who hide behind the enclosing walls of myth. There are 'perilous seas' in the world of thought, which can only be sailed by those that are willing to face their own physical powerlessness. And above all, there is liberation from the tyranny of Fear, which blots out the light of day and keeps men grovelling and cruel. No man is liberated from fear who dare not see his place in the world as it is; no man can achieve the greatness of which he is capable until he has allowed himself to see his own littleness.''
    ''[...] In science, where we approach nearest to real knowledge, a man can rely on the strength of his case, whereas, where nothing is known, blatant assertion and hypnotism are the usual ways of causing others to share our beliefs. If the fundamentalists thought they had a good case against evolution, they would not make the teaching of it illegal.''

  • Z U L F i

    I gave three stars to this text. To be honest I just skimmed through the text, not understanding a speck of philosophy that Mr. Russell wanted to share with the readers through these essays. Though there were sometimes when I felt like a string in my brain resonated with what the words said in the essays.
    Unfortunately, I didn't take any notes as well. Feeling like I am the same Zulfi as before reading this book, I don't know. As the effects of books on you are so subtle that you don't really feel the change.
    Anyways I will recommend this book, not for its philosophical value only but for the length of the book. Its less than two hundred pages and one can read it one or two sittings. Who knows how profound the effect will be on the reader.


    Book Reviews by Zulfi

  • Sofia

    Esse foi o segundo livro que li do Russell, é uma excelente divulgação de filosofia, mas assumo que muita coisa só fui entender no meio da minha graduação. A discussão sobre a existência da mesa por vezes é confusa, mas acredito que seja mais por uma limitação de interpretação minha na época do que pela escrita do Bertrandinho, rs. Sou fã, importantíssimo para quem curte filosofia, especialmente para quem está começando. Recomendo 10/10.

  • fatmaayca

    "Sıradan kişilerin kendi başlarına düşünmeleri istenmez; çünkü düşünen insanları yönetmek güçtür; yönetimde sorunlar çıkarırlar. Platon'un deyişiyle, yalnız yöneticiler düşünmeli, geri kalanlar sadece itaat etmeli, koyun sürüsü gibi liderlerini izlemelidirler." biçiminde tespitler içeren, okurken öğreten kitaplardan. Sevdim ben.

  • Sezgi

    Russell'ın en çok sevdiğim ve en okunası, eğlenceli kitabıdır. Felsefeyle ilgilenmenize gerek yok anlamak için, çok sade, anlaşılır bir dille anlatmış. Russell'la çelişirsiniz, katılmazsınız, yanlış bulursunuz ama kızamazsınız. Eğlenceli insan vesselam.

  • Sharon

    A little dense, not for everyone, but great reading for anyone happy to question accepted beliefs and thinking.

  • Radek Oryszczyszyn

    Russell to ikona XX-wiecznej logiki, matematyki i filozofii. Odkrywca, intelektualny ojciec Wittgensteina – jedynego chyba XX-wiecznego filozofa, którego można nazwać geniuszem. Odwrotnie niż Wittgenstein, Russel bardzo żywo angażował się w sprawy społeczne i polityczne.

    Okładka „Szkiców sceptycznych” opatrzona jest pieczęcią „Jerzy Urban poleca”, co jest być może skutecznym (a może wręcz przeciwnie?) chwytem sprzedażowym, jednak mnie ta rekomendacja razi, bo styl Russela jest angielski: chłodny, racjonalistyczny i zdystansowany.

    Na studiach byłem karmiony przede wszystkim lekturami kontynentalnej szkoły XX-wiecznej filozofii. Szkoły posługującej się niejasnym, barokowym stylem pisania, opartej na relatywizmie poznawczym i niewiele mającej sobie z logiki i racjonalności.

    Przyznam, że bliższa mi jest brytyjska filozofia analityczna, której ojcem jest właśnie Russell. W „Szkicach sceptycznych”, będących zbiorem esejów i wykładów, Russel wykłada swoje poglądy na sprawy społeczne, kwestie edukacji i wychowania, a także na przyszłość cywilizacji Zachodu, szczególnie w zderzeniu z żywiołem chińskim, który już w połowie XX wieku, kiedy powstawały te teksty, przejawiał potencjalne ciągotki do ekspansji na świat.

    Russell jest ewidentnie zafascynowany chińską mentalnością i pokazuje jej przewagi nad pogrążonym w kryzysie Zachodzie. Jako zadeklarowany ateista (co jeszcze kilkadziesiąt lat temu było aktem niemałej odwagi i nonkonformizmu, o czym też jest dużo w tych esejach), pokazuje przewagi cywilizacji Wschodu ufundowanych na „religiach bez Boga” nad cywilizacją opartą na chrześcijaństwie.

    Przekonuje też Russell o przewadze liberalnego modelu wychowania i edukacji. Poddaje bezwzględnej krytyce klasyczny model wychowywania i uczenia dzieci, w którym są one traktowane przedmiotowo, wyłącznie jako narzędzia realizacji egoistycznych ambicji rodziców i państwa. Współczesna szkoła jest – według niego – instytucją torturującą i niszczącą umysły młodych pokoleń.

    Russell jest gorącym orędownikiem wolności, zarówno na poziomie indywidualnym, jak i zbiorowym. Religia nie jest dla niego czymś groźnym, o ile poddaje się racjonalnej krytyce i jest otwarta na kwestionowanie, tak samo, jak – zgodnie z Popperowskim duchem – powinny być poddawane krytyce teorie naukowe.

    I właśnie ta próba godzenia filozofii i religii Wschodu z będącą obecnie w odwrocie racjonalistyczną, sceptyczną, opartą na logice i szacunku dla innych kulturą klasycznej europejskiej filozofii, urzeka mnie najbardziej.

  • Jonathan Cleveland

    During this era of globalization, where some of the most remote corners of the earth are only a click away, the ideas and skepticisms of Russell hold water till this day.

    Russell investigates many of the various institutions that we in modern society herald to this day; subjects like: freedom of thought in society, political parties, psychology and education are all stripped down to their barest fibers and introduced to a heavy dose of doubt.

    Being published back in 1928, I found this read to be refreshing, especially given today’s political climate. The kayfabe of today’s politics are more like an episode of WWE than governing bodies that represent “our” interests. I appreciate Mr. Russell for expressing his unconventional and less than popular opinions. However, I did find some of his remarks on race a bit repugnant. Nevertheless I do not think this should take away from the values he champions that are indispensable to achieving true tolerance and liberty.

  • Fabio Brady

    A few really important essays and ideas. Others dated, difficult to read and boring.

    Russell's essays probably would be rated 5 star in terms of importance in his day but I don't rate this book as highly. I like Russell and what he advocates but I think we need a more modern version of this book. Maybe it exists, I have yet to discover it.

    I learnt a lot about his time, the various powers at be, the State and Chruch, America and Russia. Russell criticizes orthodoxy, dogma and all sorts.

    I'm glad I read this book but I didn't enjoy it all the way through.There are paragraphs that are truly fantastic and others dull. I find myself too often reaching for the dictionary and re-reading sections to understand what he said. Reading this work would have been easier if I better knew world history of the early 1900s and some more philosophy. On the whole a good book but not necessarily a good read.

  • Khuram Shahzad

    The good thing about reading Russel is that your own mind starts thinking and rethinking about different ideas. You often stop reading due to this, and that is why it takes more time than usual.

    We heard of Russel when we were studying logic as our minor in our bachelor's in mathematics. For us, his impression was of a great logician. Then we heard his name in our advanced mathematics. And then we found him in English literature. We were interested to know about a mathematician who turned into a logician and then into a philosopher. And due to this perception, throughout the book, you feel that you are reading to a person who doesn't claim anything without concrete evidence. Ultimately, you feel that you are yourself turning into a reasoner. And that is amazing if you really have some claim to prove.