Title | : | Paradoxe sur le comédien |
Author | : | |
Rating | : | |
ISBN | : | 2070388565 |
ISBN-10 | : | 9782070388561 |
Language | : | French |
Format Type | : | Paperback |
Number of Pages | : | 234 |
Publication | : | First published January 1, 1820 |
Paradoxe sur le comédien Reviews
-
Önsöz'ünde Diderot'nun bu kitabı yazarken ikiye bölündüğü söyleniyor ama tartışmacılar bazen kendi içinde bile bölünüyordu desek doğru olur. Oyunculuğun hissetmekten uzak bir taklit olması gerektiği ya da olabileceği bu kitaptaki antitezler ile gayet güzel yorumlanıyor. Fakat bu şekilde eyleme dökmeyi başarabilmiş oyuncunun o saatten sonra yıllardır sahip olduğu ismi taşıdığından bahsedebilir miyiz? Sahnede performansı iyi olabilir belki ama etkileşimde bulunduğu insanlar karşısında paltosunun cebinde bir sürü maske taşıyan birisinden farkı yoktur bence. Bilemiyorum. İzlediğim dizi/filmlerde de sorguladığım bir şeydi bu benim. Olması gereken duyguyu o sanallıkta verebilen birisi gerçek ile yüzleştiği zaman karşı tarafı sahne yüzü mü yoksa kendi yüzü mü diye sorgulamaya itiyor. Tartışmacılardan birinin oyunculuğu övdüğü mü yoksa yerdiği mi belli olmayan yorumu ile bitirelim;
Peki, nedir sahneye çıkmaya iten şey? Eğitim ve öğrenim eksikliği, sefalet ve başıboşluk. Tiyatro bir geçim kapısıdır, asla seçimlik bir meslek değil. Hiçbir zaman erdem aşkıyla, topluma yararlı olmak, yurduna ve ailesine hizmet etmek isteğiyle, yani sağlam bir kafayı, sıcak bir kalbi, duyarlı bir ruhu böylesine güzel bir mesleğe çekebilecek nedenlerden herhangi biriyle komedyen olunmaz. -
Pirms dažiem gadiem bija tas prieks noskatīties Kaspara Zvīguļa monoizrādi “Melot(?)!”, kas bija tapusi pēc šī Denī Didro darba, bija lieliska un, manuprāt, ieteicama ikvienam teātrī gājējam. Man šķita interesanti gūt plašāku ieskatu darbā, pēc kura tika radīta izrāde, un bija dzirdēti viedokļi, ka tā ir tik daudz vairāk nekā izrāde, bet jāatzīst, ka neko īpaši vairāk sev neieguvu - pārāk daudz atkārtojumu manai gaumei, noteikti dodu priekšroku tās satura koncentrētajai formai - izrādei.
-
The debate goes on. Does the actor really feel the feelings he acts on stage, or does he merely imitate the feelings? And, furthermore, should he really feel the feelings to tell the story of the poet most completely? Diderot's famous treatise on acting explores this idea with some good insights. However, as a colleague of mine says, "What does a guy primarily famous for a dictionary know about acting?" Good question.
-
Diderot'nun zamanının aktörleri üzerine düşüncelerini diyaloglar aracılığıyla okuyucuya paylaştığı "Aktörlük Üzerine Aykırı Düşünceler / Paradox of the Actor / Paradoxe sur le comédien", ne yazık ki yazarın en zaman aşımına uğramış eseri olabilir. Bir yandan aktör olmanın yani rol yapmanın yaşamları üzerine etkisini güncel bir dille anlatırken, diğer yandan bunları zamanının örnekleri üzerinden gitmesiyle okuyucuyu bir yerden sonra kaybediyor. Aktörlerin, Diderot'nun değişiyle komedyenin de insan olduğunun altının çizildiği eserde oyunculara özgü ikileşmenin insana özgü bir özellik olduğuna vurgu yapılıyor. Kısaca, aktörlere itibar kazandırma açısından zamanının şartlarına göre önemli ama günümüzde çok da etki bırakmayan bir eser olmasına rağmen yine de göz atılabilir.
12.07.2019
Barcelona, İspanya
Alp Turgut
http://www.filmdoktoru.com/kitap-labo... -
Divu cilvēku saruna par dažādām teātra un aktieru apmācības sistēmām. Vai aktierim jābūt personībai, lai nospēlētu valdnieku, kādas ir ideālās aktiera un autora attiecības un ko teātrī dara politika.
Lasot var saprast, ka trūkst padziļinātu zināšanu par franču teātra klasiku un tā attīstību. Un tāpat ir skaidrs, ka veidojas jauns dialogs, ņemot vērā to, kā teātri uztver Latvijas skatītājs un grāmatas lasītājs. -
نمره ی واقعی: دو و نیم
محتوای اثر
این کتاب دیدرو - فیلسوف معروف از اصحاب دائرة المعارف و پیشگام عصر روشنگری - به چیستی هنرپیشگی می پردازد. اثر در قالب گفتگویی میان دو تن است - "این" و "آن". یکی از این دو تن معتقد است هنرپیشه ی موفق و توانمند آنی است که با رسوخ در نقش خود، چنان بازی کند که گویی در هر دردی خود درد می کشد و در هر شادی ای خود به وجد می آید. بر اساس نظر او هنرپیشگی برآمده از قدرت احساسات است. اما آن فرد دیگر که خود دیدرو است - و چنانکه عنوان کتاب گویا است نظری خلاف عادت دارد - بر خلاف دوست خود چنین می اندیشد که هنرپیش�� ی قابل ستایش و توانمند آن است که احساسات خود را مهار و با دقت در ظرایف رفتارهای مردمان، "ظاهر" احساسات و حالات انسانی را "تقلید" کند. به عبارت دیگر هنرپیشه نه تنها نیازی به احساساتی بودن ندارد بلکه هرگونه سیلان و خلجان احساسات بازی او را به سطح متوسط یا حتی زیر آن می کشاند
دیدرو معتقد است که آنچه ما بر صحنه ی تئاتر می بینیم گویی مبتنی بر قراردادی است که از زمان آیسخولوس میان اهالی تئاتر و بینندگان برقرار مانده است؛ قراردادی که ما را وامی دارد آنچه را بر صحنه ی تئاتر بستاییم که اگر آن در زندگی روزمره ببینم، مضحک و اغراق شده می یابیمش. به عبارت دیگر هنر نمایش و هنرپیشگی حاصل اعمال نفوذ دقا عقلانی بشری در طبیعت خام است و نباید پنداشت آنچه بر صحنه می آید همانی است که در عرصه طبیعی رخ می دهد یا می تواند رخ دهد و بالعکس
نگاه دیدرو به عقلانیت و انسان
چنانکه پیدا است دیدرو در این اثر آشکارا انسان عاقل عصر روشنگری را می ستاید. انسانی که با عقل و خرد و دقت خود طبیعت را به خواست خود تغییر می دهد و آن حقیقت جاوید انسانی را بر طبیعت خام ممهور و منقش می سازد. انسان که تصویر الهی بود اینک با حفظ وظیفه ی خلافت خود - هر چند در ساحتی سکولار - بار اندراج مطلق - خواست انسانی و عقلانیت بشری - بر مقید - طبیعت خام - را بر دوش می کشد. والایی در انسان است و سلطه ی انسان در بر طبیعت مصداق این والایی
من و این کتاب
آنچه این کتاب را برای من جالب کرد نه استدلال های کوبنده بود - که خبر چندانی از آنها نیست - نه زیبایی متن. بلکه تنبهی بود که مرا واداشت تا حد زیادی متوجه خون سردی عقلانی(-انسانی) در قبال طبیعت و نقش آن در والاساختن هنر ( و هر ساخته ی دیگر بشری ) بشوم. خلاصه آنکه اگر قبلا رویکرد احساساتی تری نسبت به هنر و جایگاه هنرمند داشتم اینک در میانه ی عقلانیت و جوشش ایستاده ام -
Beni yorumum içerik ile ilgili değil de biraz anlatış biçimi ile alakalı olacak çünkü anlatıcı o kadar soluksuz anlatıyorki görüşlerini inanın feci bir şeklide kaçırır oldum. Anladığım bölümler illaki oldu ancak anladıklarım üzerine eklenen bir çok bilgiyle takibi gene kaçırdım. Keşke bu kitap iki kişi arasındaki dialog halinde değil de anlatılmak istenenler bölüm bölüm olarak anlatılsaydı daha iyi anlayacağımı düşünüyorum.
-
"Los comediantes impresionan al público, no cuando están furiosos, sino cuando fingen perfectamente el furor".
Sin duda una gran lectura para adentrarse a las bases esenciales de la actuación y cómo se percibía en los primeros años de ésta como formación y profesión.
Si bien siento que me dejó con más preguntas que respuestas, considero es necesario para comprender la llamada "sensibilidad del actor" ¿Quién es un mejor actor? ¿Aquel que siente el corazón del personaje o aquel que lo puede imitar sin inmutarse en sus adentros? ¿Esa sensibilidad daña al arte o al artista dejándose permear por la persona que se es? Algún profesor me llegó a comentar que este punto de vista es el contrapunto del actual, donde para actuar hay que dejar ser tocado por la historia del personaje, ya que el actor es el instrumentista y el instrumento a la par. El hecho de "imitar" puede hablar más bien de una superficialidad que se tiene al momento de encarnar al personaje, lo que me recuerda a las primeras lecciones descritas por Stanislavski en "Un Actor Se Prepara". No obstante, esta es la mera opinión de una novata aficionada. -
Excelente libro del maese Diderot. Está dirigido a los actores y a los dramaturgos. Considera que éstos son imitadores de la naturaleza y de ellos mismos, por lo tanto no pueden caer en "sensiblería mediocre" sino, por el contrario, el gran actor debe ser frío, reflexivo, estudioso perpetuo de las reacciones de quienes lo rodean y de él mismo. Entonces hay tres "escalones" por decirlo de algún modo en el sentimiento que se experimenta: el primero es el estado puro. Pone como ejemplo a una señora que llora la pérdida de un hijo. Su llanto conmueve pero hay quienes NO se inmutan. ¿Cuántas veces no hemos visto que ante la desgracia real hay quienes no se conmueven, sino por el contrario se ríen? bueno, pues dice Diderot que eso es efecto de las muecas grotescas que el artista evita. El segundo escalon es el literario, donde con otro lenguaje se pone ese sentimiento y aquella persona se convierte en fantasma poético del autor. Funciona dentro de sus propias reglas, cuando lo leemos en el libro. Pero el tercer escalón es la exageración del actor. Esta exageración e interpretación del papel puede llevar al personaje creado por el dramaturgo a niveles tan altos como tan bajos en su escala, si es bueno o no.
El libro está escrito en forma de diálogo teatral. Yo no sé de qué se quejan los jarochos si este libro fue editado por el gobierno de Veracruz-llave y me costó diez pesos en la feria de minería. Si, bueno, no está bonito y tiene una introducción del gobernador del estado que entonces era Miguel Alemán, pero eso que? sirve para leer a Diderot y no me parece que sea tan mala la traducción... so... -
Aslında hiç fena bir kitap değil. Diderot'un kalemi de eserin çevirisi de oldukça kuvvetli. Mesele şu ki eser içinde genel ve zamanüstü düşüncelere nadiren rastlanmakla birlikte ağırlıklı olarak dönemin aktörleri ve oyunları değerlendirildiği için 21. yüzyılda bu kitabı okuyan okuyucu açısından fazla bir anlam ifade etmiyor. Yine de genel değerlendirmelerin olduğu azınlıkta kalan sayfalar bile keyifli bir okuma sunmak için yeterli geliyor.
Belki aktörlüğe/aktrisliğe heveslenen veya henüz bu yolun başında olan kişiler kitabın isminden etkilenip kendileri için faydalı bir şeyler bulabileceklerini umuyor olabilirler. Kısaca söylemek gerekirse hayır, kitapta onlar için fazla bir şey yok. Çünkü Diderot aktörlükle mizaç arasında o kadar kuvvetli bir bağ kuruyor ki, mesele neticede "aktör olunmaz, aktör doğulur"a bağlanıyor. Kitap, bu durumdaki kişilere, faydalı olmak şöyle dursun, umutsuzluk bile aşılayabilir. Benden uyarması. -
Diderot est juste brillant.
-
pfsssh. Okay.
-
Just another account of the Platonic and Aristotilian debate of affective mimetic representation. Some of the dialectic makes sense, but some of it seems successful only conceptually.
-
* Bir kitap daha bitti. Denis Diderot'dan " Aykırı Düşünceler ". Bu okuduğum 2. Diderot kitabı; geçen ayda " Rameau'nun Yeğeni"ni okumuştum. Başka kitabını da okumak isterim, Diderot'yu sevdim . Ama birde ona sormak lazım; okur olarak oda beni sevdi mi ? ( sırıtma bayat bir espri yaptım )
* Çeviri ve dilde bir sorun yok , rahatlıkla okunuyor. Ben bir gecede bitirdim ( biraz uykusuz kaldım ama olsun aklım kitap da kalsaydı uyuyamayacaktım ) . Başta Diderot'nun kısa hayat hikayesi var. benim en sevdiğim şey, araştırmak zorunda kalmıyorsunuz. Diderot , Aykırı Düşünceler kitabını 1830 da yayınlar. ‘Akıllarda bir devrim’in gerçekleştiği, ‘Aydınlanmanın her köşeye yayıldığı’ bir dönem. Denis Diderot , Aykırı Düşünceler kitabını, düşün dünyasında büyük değişim ve gelişimlerin yaşandığı böyle bir ortamda kaleme alır.
* Kitap 2 ana karakterin konuşmaları. Zaten başlıkta " Oyunculuk Üzerine Diyaloglar". Karakterlerin isimleri yok, aynı tiyatro tekstin de ki gibi ; , <İkinci Kişi> olarak adlandırılıyor. Bunlardan biri, Diderot'nun kendisi ve ortak dostlarının eseri hakkında yorumu sorulması üzerine o eserden yola çıkarak oyuncunun nasıl olması gerektiğiyle başlayıp, insan karakterine dek tartışıyorlar. Sadece oyunculuk değil, oyuncu seçiminin de nasıl olması gerektiği, nasıl sahneleneceği gibi bir çok konuya değinmiş. Sanatın diğer dallarıyla ( özellikle resim, tablolarla ) kıaslayarak örnekler veriyor. İngiliz ve Fransız tiyatrosunun karşılaştırmasını yapıyor. Diderot’nun, eseri her ne kadar sadece sahne üstündekilere ve gerisindekilere yönelik gibi görünse de; nitelikli tiyatro izleyicisinin gittikçe azaldığı günümüzde, tiyatro salonlarının müdavimleri için bir eğitim kitabı olma özelliği taşıyor.
* Döneminin ve öncesinin tüm sanatçı , düşünür ve filozoflarını karşılaştırmalı olarak anlatıyor. Garrick, Shakespeare, Racine, Corneille, Voltaire, Homeros, Vergilius, Tasso, Cicero, Tacitus gibi ...Onlar hakkında eleştirilerde bulunuyor.
* Oyuncunun duyarlılığı üzerine görüşlerini belirtiyor, oyuncuları eleştiriyor. " Sahne dışında, oyuncunun güldüğünü pek çok görmüşümdür; ama bir tanesinin bile ağladığına tanık olduğumu anımsamıyorum.Öyleyse, kendilerine yakıştırdıkları ve herkesin onlarda bulunduğuna inandığı duyarlılık nerede kaldı? Acaba bu duyarlılığı, oyun yeniden başlayınca gidip almak üzere, işleri bitince sahnede mi bırakıyorlar ?" demiş. Ben bu konuda ona katılmıyorum. Çünkü yakından tanıdığım bir çok sanatçı oldu çeşitli vesilelerle. Toplumsal olaylar kadar kişisel olaylara da duyarlıydılar. En başta kız kardeşim ve eşi ; eniştem tiyatro oyuncusu ve eğitmeni, kız kardeşim çevirmen, uyarlama yapıyor, oyun yazıyor, kostüm ve dekor tasarlıyor. Her sıradan insan gibi üzülüyor, ağlıyor, kızıyorlar; topluma, hayvanlara ve çevreye duyarlı davranıyorlar.
* "İnsan cellat olduğu için acımasız olmaz, acımasız olduğu için cellat olur." demiş. Bir basketbol antrenörü de aynı içerikli bir cümle kurmuştu : " Basketbol boy uzatmaz, uzun boylular basketbola seçilir " ( ne alakaysa okurken bu geldi aklıma )
* " Bir yazar, bir başka yazarın bir oyununun başarı kazanmasını belki hoş görür; ama bir kadın oyuncu, bir başka kadın oyuncunun, her hangi saygın ya da zengin bir hovardanın dikkatini çekecek denli alkış almasını asla çekemez." demiş ne kadar doğru söylemiş. Bizim sanat camiasına, magazin programlarına bir göz atarsanız kadın sanatçılar arası polemikle dolu, başka haber yok sanat dünyasından :(((
* Yorumun sonuna gelirken bir baktım, şok!!! Alıntı için ne kadar çok ayraç işareti koymuşum; neredeyse kitabın tamamı. En iyisi siz beni alıntı yazmakla o kadar yormayın, kitabı alın okuyun. Bence sahne sanatlarıyla ilgili, seven, klasik edebiyat diyenlerin alıp okuması gereken bir eser. -
The paradox of the actor is a dialogue between two participants, discussing whether fine acting is the result of expressing sensibility, or else rational self-control, described by Diderot as observation. The paradox of the title is that one of the speakers believes that emotion is expressed more artistically by an actor who does not feel passion on a personal level whilst performing.
Although many of the actors referenced are now highly obscure, this is an interesting dialogue, with philosophical implications beyond the narrow topic at hand. The argument put forward by the main speaker acts as a critique of romanticism, and sets out a compelling vision of aesthetics.
The critique of romanticism is set out more fully in Richard Sennett's great work 'The Fall of Great Man'. Diderot may be setting up an opposition of acting based on genuine emotion vs acting based on simulating emotion, rather than insisting that emotional display constitutes poor form per se. This is set out wittily when Diderot remarks "The man of sensibility is too much at the mercy of his diaphragm to be a great king..." This quote points to the wider significance of the dialogue; 'The man of sensibility', who believes that his own feelings are the highest law, is less likely to be able to actively mold those feelings in a way that enables him to creatively improve himself, and to exercise control over his environment. This is the paradox writ large- the person who is the prisoner of their own sensibility is likely to be less creative, less expressive, and more fixed in their conception of themselves than the person who conceives of their personality as something to be actively molded.
Diderot considers what is true in the theatre and answers thus: "Is it showing things as they are in nature? Certainly not. Were it so the true would be commonplace." This sets out a wide vision of an art that aims for representation of ideal types, rather than being 'true to life'. In this way, Diderot gives to art a grand vision and a grand purpose, giving the dialogue a real energy. This is all to be praised.
One can make some criticism of the pacing and lack of drama in the dialogue. The second speaker gives little opposition, and the conversation has little context, making the dialogue less compelling as a dramatic work. Also, the argument becomes repetitive in places. However, despite these faults, the paradox of the actor is an intriguing and powerful piece of philosophy that remains both vital and challenging. -
Investigation of the concept l'esprit de l'escalier led me to this book, but the reading of it yielded no insight. Diderot was a French philosopher and seemingly the incarnation of modernity. He was a passionate moralist, but his mechanistic view of the universe left him without any moral footing. He seems also to have practically invented modern internet discourse with his penchant for stream of consciousness composition, aversion to editing, resorting to inflamed outbursts when his reasoning failed to persuade, and his satisfaction with his rough draft if it amused himself and his friends. For Diderot, the beginning of wisdom was "not to reproach others for anything, not to repent of anything." Henri Meister remembered Dierot as "rich, fertile, abounding in germs of every sort, but without any dominating principle, without a master and without a God." Not quite Meister. Clearly, Diderot was his own god.
-
Si yo fuera el segundo interlocutor le quitaría las llaves del coche al primero para que no condujera.
Aparte de eso, hay que decir que discurre bien el francés aunque no hay que hacerle mucho caso cuando habla de estas «cuestiones un tanto ociosas», si bien cuando deja de espumar contra los actores y actrices, como cuando aplica el ubi sunt a los tiempos pretéritos, es arena de otro costal y hay que tomárselo totalmente en serio.
Sólo alguien lúcido puede afirmar:
«Esquilo, Sófocles, Eurípides no se desvelaban años enteros para producir obras cuya impresión pasajera se diluye en la alegría de una sobremesa» -
Bueno, definitivamente ya es obsoleta su forma de abordar la actuación aunque, sus apuntes sobre el deber del actor (arte) y una coincidencia con la observación para deconstruir al otro, así como el valor social del arte y como ha evolucionado (a final de cuentas, estamos hablando de una reflexión previa a la revolución francesa) mantienen relevante y alimenta lo histórico del documento.
-
ok but the real question is why french professors hate their students so much
-
Excellent dialogue sur la technique d'acteur
-
[3.5]
-
hararetli bir tartışma.
[bir ay sonra, rahat kafayla yaptığım değerlendirme];
"ben büyük bir oyuncuda, sağlam bir düşünce yeteneği ararım". s.15.
"provaların amacı, oyunun bütünsel ve dengeli olarak akışını sağlamaktır". s.32.
Molièrein "Le Dépit Amoureux" adlı oyunundan kısa bir örnek, s35.
Michel-Jean Sedaineın, "Le Philosophe sans le savoir" adlı oyununun ilginç başarısı, s.41.
"kendime gelip, aklımı başıma toplama olanağı verdi", s.44.
"duygudan geçmeyen şey, akılda bulunmaz, derler" s.52
"güzel söz söyleyemeyen insan, tiyatro yazarı olamaz", s.60
sohbetin bir yerinde: "ama beni dinlediğiniz yok ki. böyle nereye daldınız?", s.66
"en büyük oyun yazarı; büyük oyuncuya en az düşlemleme payı bırakandır", s.71
"doğanın insanı, yazarın insanı ve oyuncunun insanı". s.90
"çünkü herkes, gözyaşı görmek değil, gözyaşları döktürecek güzel sözler dinlemek için gelir de ondan [tiyatroya]", s.92.
"eskiden oyuncuların, kadın rollerine çıktıklıklarını bilir misiniz?" s.94.
kitaptaki son cümle: "ama vakit geç oldu; yemeğe gidelim." s.96
atıfta bulunulan oyunculardan-yazarlardan bazıları;
-Clairon, Claire Josephe Hyppolyte Legris de Latude, 1723-1803.
-Henri-Louis Kain, 1729-1788.
-Michel Boyron, 1653–1729.
-Jeanne Catherine Gaussin, 1711-1767,
-Louis-Léon de Brancas,1733-1824.
-David Garrick, 1717- 1779.
-Pierre-Laurent Buirette de Belloy, 1727-1775,
-Princess Amalie Gallitzin-Amélie Galitzine-Adélaïde Amélie von Schmettau, 1748-
1806. "Goethe, kendisinden büyük bir saygıyla söz eder", s.81.
bitirdiğim tarih: 28.12.2017
değerlendirdiğim-yorumladığım tarihi, şimdi bugün: 21.1.2018 -
un dialogo bastante ingenioso de Diderot, donde no faltan las verdades del teatro y quizá de la vida misma. con lo que nos
deja la paradoja: si es una farsa el teatro, y por ende, el trabajo del actor, o si en verdad existen emociones en el trabajo del actor, que sean reales.
o sea, identificarse con la obra, y sentir los sentimientos como propios. Aplicando esto al siglo XXI podriamos preguntarnos si el actor de cine o de T.v. en verdad "Vive" el papel que interpreta. Es seguro que Hollywood no aplica en esta linea, pero en fin. por ejemplo, Takeshi Kitano, en verdad vive sus personajes? sus actuaciones de Yakuza tienen alguna conexión con lo que el siente?, podria decirse que sí. Pero bueno que no vamos a poner actores de Hollywood (Los más famosos), por que ahi si no se tiene nada que ver esto. Asi que esta paradoja Mola mucho!. -
Trop bon!
-
Diderot debería ser omnipotente en las clases de actuación!!!
-
neměla jsem sílu dočíst to :D